Medyada yeni dönem: Orta yolcuların ruhuna El-Fatiha
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
‘’Cehennemin en karanlık yerleri buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.’’
Bir memleket medyası masalı:
Medyada cehennemin en karanlık yerlerinde,
yıllardır var olan…
Karanlıklardan zaman zaman yüzünü gösteren…
Zaman zaman da cehennemin ateşi harlandığında,
kafasını kuma gömenler yaşardı.
Her bir taraftan, pek çokları bedel öderken,
bunlar konforlu alanlarında gazetecilik oynardı.
Zaman zaman muhalif kitleden alkış alıp,
zaman zaman da iktidar yanlılarından aferini kapardı.
Ballı, maaşlar, ekranlar, köşeler…
Herkesin borusunu öttürmeye evet dedikleri için hep bunlara ayrılırdı.
Kullanışlılardı çünkü…
Güçlerini karşı mahalleye seslenebilmelerinden alıyorlardı.
Sıfır risk, bol para ve kariyer…
Medyamızda cehennemin aslında en karanlık yeri, tıpkı bir cennet gibiydi.
Dava insanlığı değil, para ve kariyer hırsı geçer akçeydi.
Ama bu derin uykudan uyanmanın zamanı geldi.
Kendini cennette zannedenler için acı gerçeklerle yüzleşme vakti.
UYANIN: CEHENNEMİN EN KARANLIK YERİNDESİNİZ.
Sırdaşlarım, yoldaşlarım, felaket arkadaşlarım…
Bugün sizleri Dante’nin zaman zaman yazılarımda kullandığım bu veciz sözüyle bir kez daha karşılıyorum.
Klavyemin başına oturduğumda, zihnimde yine o cümle dönüyordu çünkü…
Herhalde şu anda içinde bulunduğumuz durum, ve gelecekte yaşanacakları daha iyi anlatabilecek başka bir söz yok da ondan…
Artık adını koyalım: MEDYAMIZDA YENİ BİR DÖNEMİN KAPISI ARALANDI.
Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Yeni dönemin en büyük kaybedenleriyse, sizler için kaleme aldığım bu kısa medya öyküsünün kahramanları orta yolcular olacak.
Onlar ki, ne şiş yansın ne kebap diyerek bugüne kadar gemilerini yürüttüler.
Kazasız belasız bir şekilde, fazla düşman edinmeden çıkarlarını maksimize ettiler.
Ama artık aşağıdan yukarıdan, yolun sonu görünüyor.
Keskin’iniz Kalem’iniz aslında aylardır yazıyor, çiziyor.
Çok sert bir döneme giriyoruz diyor.
Olmaz denilen şeyler olacak diyor.
Her geçen gün de maalesef bendenizi haklı çıkarıyor.
Artık siyasetin ağırlık merkezi kayıyor, haliyle medyanınki de…
Bazı kliklere sırtını dayayarak, yıllardır bu ülkenin ve medya düzeninin sahibiymiş gibi davranan, emekçiye kan kusturan ne kadar medya gediklisi varsa -iktidara her türlü yanaşma çabalarına rağmen- artık raf ömrünü doldurdu.
Mesela Fatih Altaylı…
Yıllarca kendini bu medya düzeninin ağası ilan eden…
Mütedeyyin insanlara hakaret eden…
İş yerinde bu insanları ezen…
Kadınlara ağza alınmayacak küfürler eden…
Kadın döven…
MHP’lilere özel konuşmalarında mafya diyen…
Kürtleri aşağılayan…
Ve yakın çevresine ‘’sırtım sağlam, hep kurtulmanın bir yolunu bulurum’’ diyen Altaylı…
Size kötü bir haberim var: Devlet artık sizin bildiğiniz devlet değil.
Siz ve sizin gibilerin uzantıları, kullandığınız maşalar ve aparatların da son kullanma tarihi geldi.
Belki bir gün Murat Bardakçı üzerinden Erdoğan’ın uçağına binmek için nasıl takla attığınızı yazarız.
Belki de, Külliye’ye yaranma mesajlarınızı kimler üzerinden ilettiğinizi…
İsmail Küçükkaya…
İBB’den fonlandığını ilk ben yazmıştım.
Aradan geçen zaman beni nasıl haklı çıkardı gördünüz.
Büyük resim ortaya çıktığında fonlananın sadece Küçükkaya olmadığını da anladınız.
Halk TV ekranlarından bir yandan meslektaşlarınızın karşısında devlete bağlılık yemini ediyorsunuz…
Bir yandan iş arayıp ‘’ya Halk TV’de başıma bir şey gelirse’’ diye panik yapıyorsunuz…
Amma İBB’den gelen paranın tadından da vazgeçemiyorsunuz…
Ballı maaş hesaba yattıkça sesinizi çıkarmıyorsunuz…
Ece Üner…
Sizinle ilgili çok şey yazardım ancak ROK gibilerinin aksine ben insanları aile hayatından vurmayı sevmem.
Sadece şunu söyleyebilirim:
Kayığına bindiğiniz Fatih Altaylı’ya dikkat edin.
Herkesten gizliyorsunuz amma ailecek dost olduğunuzu bilen bilir.
Ongun’la beraber medyayı dizayn etme işine girişen Altaylı’ya çok kanıyorsunuz.
Altaylı’nın kendine vehmettiği güce fazlaca inanıp ‘’o bir yola girdiyse o yol güvenlidir’’ deyip çıkmaz sokağa attınız kendinizi.
Bir başka kendine ‘’duayen gazeteci’’ diyen isim de sizin bu hallerinizin sorumlusu.
Yoksa daha geçen sene TV100’de yüklü paralara spikerlik yapan siz, nasıl muhaliflerin Asena’sı oldunuz?
Gerçekten muhalif işler yapan gazeteci arkadaşlara ayıp değil mi?
Ve İsmail Saymaz…
Onun için müsaadenizle ayrı bir başlık açacağım.
EYYYY İSMAİL, ORADAYSAN KAPIYI 3 KERE TIKLAT
Çekirge hikayesi malum…
İsmail de medyamızın en yetenekli çekirgelerinden biriydi.
Hatta bir keresinde Yetenekli Bay İsmail diye de yazı yazmışlığım var.
Saymaz aslında muhalif görünerek, pek çok karpuzu koynunda taşımaya çalıştı yıllarca.
Kurduğu garip ilişkilerin detayını buraya yazmayacağım, zira insan içine çıkacak hali kalmaz.
Amma gözaltına alındı, mağdur oldu, sesi kesildi.
Düşene tekme atmak Keskin Kalem’in kitabında yok.
Neyse İsmail bundan birkaç yıl öncesine kadar her çiçekten bal alırken,
son bir yıl içerisinde artan paranın cazibesine dayanamayarak rotasını tamamen Ongun ve İBB’ye çevirdi.
Adeta bir siyasi figürün trolü haline geldi.
Kendine yazık etti.
Gazetecilik bu değil, emin olun aklı başında olan meslek emekçileri de bunların gayet farkında.
Para ilişkisine girdiği yer adına haber yapan kişi gazeteci değildir. NOKTA.
Paranın cazibesine dayanamayarak, tüm yumurtalarını tek sepete doldurma hatası yapan Saymaz, iyot gibi açığa çıktı.
Ve gözaltı süreci yaşadı.
O gün bugündür de sesi çıkmıyor
Davasını ölümüne savunduğu İmamoğlu hapiste.
İş tuttuğu Ongun hapiste.
Ancak Saymaz evinde.
Ha bu arada gazetecilerin haksız yere yargılanması, hapse atılması…
Bunlara şiddetle karşı çıkan biri olarak şunu söyleyebilirim ki, Saymaz’ın bu bayramı evinde çocuğuyla geçirmiş olması, doğrudur.
Olması gerekendir.
Ancaaak bre gazeteci arkadaşlar…
Hepinizin çoluğu çocuğu var…
İki kuruş para uğruna onca yılın gazetecilik emeğini, çöpe atmanın, ailenize bu korkuları yaşatmanın ne anlamı var?
Bir siz mi akıllısınız?
Onca emekçi arkadaşınız iki kuruşa talim ederken, hem paraları cebe indirip üstüne bir de onuruyla para kazanan gazetecilerden mesleki dayanışma bekliyorsunuz.
Kusura bakmayın:
ARTIK SEKTÖRDE HERKES UYANDI.
Eminim Saymaz’ın telefonu susmamıştır.
Arayan, geçmiş olsun diyenler…
Amma bir dönün de bakın açıktan kim sahip çıktı?
Twitter hesabı haftalardır suskun…
Hapisteki belediye başkanları bile tweet atarken, Saymaz dut yemiş bülbüle döndü.
Programa çıkacağım dedi çıkmadı…
Odatv’ye verdiği kısa bir demeç dışında yüzünü gören olmadı…
Neden?
Çünkü kendini cennette zanneden Saymaz, aslında cehennemin en karanlık yerindeydi de ondan.
Para çarkı patlayınca uyandı.
Ve yeni fark etti.
Demir Cafe’de okey masasında bedava çay yancılığından,
Bağdat Caddesi’nde lüks rezidansa giden ibret yolcuğu…
Neyse…
Eyyyy İsmail, oradaysan kapıyı üç kez tıklat.
Ya da Twitter hesabından bir ses ver.
MAHİROĞLU BAŞININ ÇARESİNE BAKIYOR
Son yazımda birden fazla kişiye meydan okumuştum.
Onlardan biri de Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu’ydu.
Demiştim ki, kanalda deprem etkisi yaratan ROK röportajından haberiniz vardı.
Hatta onayı da siz vermiştiniz.
Beni yalanlarsanız bu işlerin kimin üzerinden yürüdüğünü de söylerim, kanıtları sunarım demiştim.
Cafer Bey doğru olanı yaptı, beni yalanlamadı.
Teşekkür ederim.
Şimdi yazacağım kulislere de aynı gözle bakabilir kendisi.
Keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, Mahiroğlu, iktidara pek çok kişi üzerinden uzlaşma mesajı göndermiş.
Kanalı kapatmayın, lisansını iptal etmeyin, biz de kontrollü muhalefet moduna geçelim demiş.
Fakat kapılar yüzüne kapanmış.
Üstüne bir de bu çabalarını Ongun tarafı duyunca, büyük gerilim patlak vermiş.
‘’paraları bizden alıyorsunuz, bizi yolda bırakamazsınız’’ kavgası çıkmış.
Durumu idare edemeyen Mahiroğlu, yayınlara daha az karışır olmuş.
Adeta elini Halk TV’den çekmiş.
Sağa sola da ‘’kanalla artık eskisi gibi ilgilenmiyorum’’ diyormuş.
Soluğu sık sık Londra’da alan Mahiroğlu’nun Türkiye’ye bir daha dönmeme planı da masada.
Bakalım Mahiroğlu emekçileri ortada bırakıp, kendi başının çaresine bakabilecek mi?
KESKİN KALEM