Halk TV'de büyük panik: Kimler filikalara bindi?
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya
Rengârenk batan günü al karşına
Bir renk, de kendinden kat
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gözlerini bir hikâye yarat
Vazgeçme hissedilir biraz, da sıcaklığını kat
Kalbinde, ki elleri bırakma sıkıca tut
Sırdaşlarım, yoldaşlarım, felaket arkadaşlarım…
Bugün sizleri, bana kalırsa ülkemiz şiirinin nirvanasında olan Can Yücel’in,
Mutlu Yıllar isimli şiiriyle karşılıyorum.
Çünkü bugün medya aleminin, en afili, en kulisli, en merak uyandıran sitesinin 19. doğum günü.
Yıllardır bu sitede klavye sallıyorum, Medyaradar üzerine hiçbir şey karalamadığımı fark ettim.
O nedenle müsaadenizle, yazıma ufak bir Medyaradar peşreviyle girmek istiyorum.
Bugün yıllardır bana sayfalarını, hiçbir şeyin önünü arkasını sormadan açan Medyaradar'ın,
aslında sadece doğum günü değil…
Türk medyası gibi vahşi bir ortamda rüştünü ispatlama ve var olmasının yıl dönümü…
Birlikte nice davalar, tehditler, baskılar gördük…
Belki de en çok da bendenizin yazıları yüzünden…
Çünkü hiçbir çıkar ya da hesap olmadan doğruları yılmadan yazmanın bir bedeli olmalıydı.
Çok şükür ki, bugüne kadar kimse çıkıp da Keskin Kalem şunu yanlış yazdı…
Buna itibar suikastı yaptı…
Şu yazıyla böyle bir çıkar elde etmek için birilerinin damarına bastı diyemedi…
Diyemez de!
Artık ömrünün son demlerini yaşamak üzere kenara çekilen bir medya emekçisine, bu sayfayı açarak yeni heyecanlar yaşamasını sağlayan patronlarımız ve medyanın en derin adamı olan editörümüze de teşekkür ediyorum.
Hiçbir yazımı sansürlemeden, yazdıklarıma güvenerek arkamda durdukları için…
Medyaradar’ın etkisi sadece yüksek tık sayılarına baktığımızda anlaşılmıyor.
Bazen meslektaşlarımla hasbihal ettiğimde, her medya kuruluşunda, gazetede, TV’de nasıl herkesin sabah kahvesiyle birlikte Medyaradar’ı açtığını bize hep anlatıyorlar.
Her bilgisayar ekranında bizi gördüklerini…
Biz gücümüzü medya patronlarının çıkarını savunarak, medyada köşeleri tutmuş ballı maaşlı ‘’kaymak gazeteciler’’i yağlayarak değil…
Emekçinin yanında durarak, onun sesi olarak, hatta bu uğurda pek çok patronu karşımıza alarak kazandık.
Yeni yaşımızda da tek hedefimiz, sizlerin sesi olmak.
Umarım layık olabiliriz.
HALK TV’DE İSTİFA PLANLARI VE TENKİSAT BİR ARADA
Beni uzun süredir takip eden sırdaşlarım belki hatırlar:
Şu anda medyada ne konuşuluyorsa çoğunu aylar hatta yıllar öncesinden size aktardım.
Olay TV meselesini ve İmamoğlu’nun medya kurma çabalarını ilk fısıldayan benim…
Halk TV’nin patronu olan Cafer Mahiroğlu’nun karanlık geçmişini ilk yazan benim…
Çok değil daha 3 yıl önce emekçiye böcekli yemek yediren Mahiroğlu’nun bazı ekran yüzlerine birden bire nasıl ballı maaşlar ödediğini ilk soran benim.
Muhalif görünümlü ama alttan alta iktidara çalışan- İsmail Küçükkaya gibi- isimlerin maskesini ilk düşüren benim.
Listeyi çok uzatmak istemiyorum, arzu eden arşivime dalabilir.
Zor durumda olan pek çok basın kuruluşu, son birkaç yılda aynı Halk TV vakasında olduğu gibi, bir anda dirilmişti.
Şimdi maalesef o dönemin sonuna geliyoruz.
Çünkü İmamoğlu ve Murat Ongun’un para enjekte etmesiyle dirilen bu medya kuruluşları,
İBB operasyonuyla beraber büyük bir mali krizin eşiğinde.
Açık konuşayım: BALLI MAAŞLARLA KESELERİNİ DOLDURAN YÖNETİCİLER, EKRAN YÜZLERİ VE KÖŞE YAZARLARINA ZERRE ACIMIYORUM.
Onlar hayatını kurtaracak kadar para kazandı.
Benim derdim basın emekçileri.
Londra’da kazandığı kirli parayla Halk TV’yi bile çevirmeye tenezzül etmeyen patron Mahiroğlu için malum, yakalama kararı çıkarıldı.
Mahiroğlu’nun zaten korkudan bir süredir Türkiye’ye gelmediğini, kanalın yönetimini adeta kendi haline bıraktığını ve hiçbir şeye karışmadığını anlatmıştım.
Kanalı şu an Yavuz Oğhan ve Suat Toktaş yönetiyor.
Patronun kaçıp canını kurtardığı bu ortamda ise hem emekçiler hem de pek çok ekran yüzü büyük panik içerisinde.
Önceki gün bir emekçinin tenkisat gerekçesiyle işten çıkarıldığını öğrendik.
Devamı da gelecektir.
Ama asıl panik, ballı maaşlar alan ve yüzü hiç zor görmemiş ekran yüzlerinde.
En büyük paniği yaşayan İsmail Küçükkaya…
Güvendiği dağlara bir süreliğine sırt dönen Küçükkaya, bir süredir yeniden iktidara yanlamanın peşinde.
İsmail Saymaz’ın içindense her an yeni bir Ahmet Hakan çıkabilir, şuraya yazıyorum.
Gözlemleyin, birkaç ay sonra ne dediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Ve Ece Üner.
Fatih Altaylı ve Uğur Dündar’ın prensesi…
Sanırım en çok panik yaşayan o.
BAZI GAZETECİLER İÇİN FELAKET SENARYOSU
Başlıkta kullandığım BAZI ifadesi, çok önemli sırdaşlarım.
Çünkü bu felaket senaryosu yandaş ya da fondaş olmayan, hiçbir yerden para almayan, onuruyla para kazanan gazetecileri kapsamıyor.
Tablo çok açık: Murat Ongun’un yıllardır kendine ait bir medya kurabilmek için medyada kendi askerlerini yarattığını ve bu isimleri paraya boğduğunu biliyoruz.
Ben bu işleri yıllardır yazıyorum, İBB soruşturmasından çok önce dile getirdim.
İsteyen istediği kadar reddedebilir:
GERÇEK BU.
Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya çalışan kifayetsiz muhterisler, bu aralar geceleri pek uyku uyuyamıyor.
Zira en büyük korkuları itirafçılar kervanına Ongun’un da katılması.
Aslına bakarsanız, İBB soruşturmasının medya ayağı büyük oranda çözülmüş durumda.
Ancak elbette Ongun’un konuşması, meselenin kılcal damarlarına inilmesini sağlayacaktır.
Adı fondaş medya ile anılan pek çok gazeteci var.
Bazılarının bunu yaptığına inanmak bile istemiyorum.
Kaç kez köşemden bu isimlere ‘’yapmayın etmeyin aldığınız sponsorluklar vs sizlere yakışmıyor’’ dedim.
Geri adım da attılar, sağ olsunlar.
Ancak görünen o ki, bu kez gerçekten de maskelerin düşeceği bir sürece giriyoruz.
Sıcak bir yaz bizi bekliyor.
PORTAKAL’I SOYDUK, BAŞ UCUMUZA KOYDUK
Bu süreçte maskesi düşen en önemli isimlerden biri de Fatih Portakal oldu.
Portakal’ın 14 milyonluk maaşını yazan benim.
Ve bu maaşın Sözcü TV’den pek çok ekran yüzünün kaçmasına neden olduğunu,
kanalın adeta çöküş sürecine girdiğini hep beraber gördük.
Neymiş bazı adaletsizlikler ve mazlumun ahı, devirirmiş şahı.
Aslında aylar önce yazmıştım, Portakal sözleşmesini sezonluk imzaladı ve yaz başında sözleşmesi biter bitmez, Sözcü TV’den gönderilecek diye.
Öyle de oldu.
Sözleşmesi yenilenmedi ve Portakal Sözcü TV ekranlarına veda etti.
Geçtğimiz günlerde, benzer bir krizin Habertürk’te yaşandığını da yine Medyaradar’dan öğrendik.
Sayısı bir elin parmakları kadar olan bir grup yöneticinin, diğer yöneticilerin 3-4 katı kadar maaş aldığı patronaj değişikliğiyle ortaya çıkmış.
Ve yeni patronlar olan Can Grubu, adaletsizliği gidermek için düğmeye basmış.
Bu yöneticiler kim? Yönetim nasıl adımlar atacak…
Hep beraber yakında öğreniriz.
Amma buradaki asıl mesele medyada, bir grup emekçinin açlık seviyesinde çalışarak,
tüm yükü sırtlanması…
Ekranlarda bir iki saat boy gösterip, haftada üç beş yazı yazanlarınsa, asıl kaymağı yemesi.
Yıllardır diyorum ki, medyadaki maaş kriziyle bu iş böyle yürümez.
Yürümüyor da.
Bakın KRT’ye…
Patronlar çalıştıracak kalifiye eleman bulamıyor…
Çalışanlar, bıkmış, kimse emek vermek istemiyor.
Uzun lafın kısası gemi batıyor, patronlar keman çalıyor…