Suikast söylentileri ayyukta! Kimler düğmeye basmak isteyebilir?

Medyaradar analisti Atilla Akar, son günlerde yoğunlaşan suikast söylentilerini ele aldı…

Efendim; son günlerde en çok duyduğumuz kelimelerin başında “Suikast”, “saldırı” gibi kelimeler geliyor. Gün geçmiyor ki içinde suikast kelimesi geçmeyen bir iddia ortaya atılmasın. Gerek uluslararası nedenlerle gerekse de devlet içi ekipleşmeler ve çatışmalardan kaynaklanan suikast olgusu toplumsal gündeme damga vurabiliyor. Öyle ki “Şüyuu vukuundan beter” bir durum oluşuyor. Belki de en berbatı bu. Dikkatli olmak lâzım. Çünkü ister istemez toplumda panik ve korku duygusuna yol açabilir. Belki de istenen budur kim bilir!..

Suikast Mevsiminde miyiz?..

Malum, Türkiye maalesef gizli - açık bir “Suikastlar ülkesi” dir. Tarihinde bu gibi yöntemlerle gerçekleştirilmiş onlarca suikast veya girişimi vardır. Birçok kıymetli aydınımızı ve devlet görevlisini bu yolda “Derin tanrılar” a adak niyetine kurban vermişiz. Ancak en son Hrant Dink suikastından beri böylesi olaylar adeta bir son bulmuş gibiydi. Şimdi ise sanki “Bu eski hastalık tekrar mı nüksediyor?” sorusunu akla getirircesine şayialar yayılıyor.

Zaten ürkütücü olan tamda bu. Maziye gömdüğümüzü sandığımız suikast yöntemi sanki hortlama sinyalleri veriyor. Bilhassa devletlerin toplumların kriz veya kritik kırılma anlarında (Örneğin şu an “Açılım” dan dolayı öyle bir andayız) gemi azıya alma alametleri gösteren suikast olgusu ciddi bir tehdit veya ihtimal olarak karşımızda duruyor olabilir.

Bundan amaç gerçekten böyle bir durumun varlığı mı yoksa toplumu daha da germek için mi olduğunu bilmiyorum. Her ikisi de konjonktüre göre mümkün. Öyle veya böyle bazı esintiler hissediliyor. Gerilime meydan vermeden sakince düşünmek lâzım.

Sırrı Süreyya İle Başlayan Süreç!..

Aslında Sırrı Süreyya Önder daha ölmeden, hastane süreci ile başlayan suikast şüphesi giderek daha da alevlendi ve sonunda daha somut iddialara dönüştü. Bu süreçte önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ardından da Sırrı Süreyya’nın ani kalp sorunu yaşaması bazı soru işaretleri doğuracaktı. (Nitekim bende 16 Nisan 2025 tarihli Önce Bahçeli, şimdi Sırrı Süreyya! ‘Açılımcılar’a neler oluyor?başlıklı yazımda daha kimse soru bile sormazken ilk olarak dile getirmiştim) Zamanla bu kuşkular daha derinleşecekti.

Nitekim çok geçmeden aynı konuda bir iddia Aydınlık Gazetesi yazarı İsmet Özçelik tarafından dile getirilecekti. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından da tekrarlanan iddiaya göre özetle Sırrı Süreyya Önder Vatan Partisi’ni ziyaret ediyor. Öcalan’ın ABD-İsrail eksenli “Seni ve Pervin Buldan’ı öldürebilirler” demesini anlatıyor. Dahası arabasına son anda fark edilen bir Suikast düzeneği konduğu” ndan söz ediyor. Önder, ilaveten Perinçek ve Ethem Sancak’a düzeneğin resimlerini gösteriyor. Sonrası malum Sırrı Süreyya çok geçmeden hastanelik olup ardından vefat ediyor. Sanki esrar dolu polisiye –gerilim filmleri gibi…

Ancak bu noktada iddialar bitmiyor. Önce TGRT Haber'de yayımlanan Gürkan Hacır ile Taksim Meydanı programında konuşan Gazeteci Barış Yarkadaş "Pervin Buldan, 11 Nisan'da İtalya'ya gittiğinde aracı başka bir sokağa yönlendiriliyor ve karşıdan gelen bir araç Buldan'ın arabasına çarpıyor." diyecekti.

Ardından DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan ise bu olayı doğrulayacak ama bunun bir suikast olmadığını belirtecekti: "Evet bir trafik kazası olduğu doğru ancak bu herhangi bir suikast girişimi olarak değerlendirilmemeli. Buldan’ın da içinde bulunduğu araç, içeride aynı zamanda Keskin Bayındır da var. Aracı kullanan arkadaşımızın yanlışlıkla ters tarafa girmesiyle gerçekleşmiş neredeyse maddi zararın da olmadığı bir kaza. Nitekim aynı gün gitmek üzere oldukları programa katıldılar"

Şimdi bütün bunlara birde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, TV24 kanalında katıldığı "24 Özel" programında yaptığı çarpıcı açıklamayı ekleyin. Programın sunucusu Murat Çiçek'e konuşan Fidan, geçmişte bir suikast girişimine maruz kaldığını ve zehirlendiğini ilk kez açıklayacaktı. Bakan Fidan, "Suikast girişimine de uğradım. Ağır arsenik ve cıva verildi, zehirlendim" ifadelerini kullanacaktı. Fidan bu suikastı kimlerin tertiplediğini ise söylemeyecekti. Devlet mantığı içinde bu gibi işler bilinse dahi gizli tutulurdu nedense. Şimdi durup dururken bu hatırlatma neden yapılmıştı? Son tartışma ve iddialara bir tür gönderme sayılabilir miydi? Fidan’a bunu yapanlarla bugünkü güç aynı mıydı? Bu ifşaat onlara da bir “Mesaj” mı oldu? Bilemiyoruz!

Süreçte Suikastı Kim İster?..

Hiç şüphesiz suikastlar belli odaklarca istenen, tasarlanan ve uygulamaya konulan derin eylem türleridir. Her birinin bir gündeme getiriliş nedeni ve mesajı vardır. Peki eğer son zamanlarda yoğunlaşan şayialarda en ufak bir gerçeklik payı varsa bunu kim ister? Sürecin mahiyetinden dolayı konu Açılım ve Suriye’deki oluşumla ilgili olacaktır. Dolayısıyla süreci engellemeye ya da farklı bir rotaya sokmaya çalışan güçler muhtelif girişimler tertipleyebilirler. Peki kesinliği olmayan ihtimaller neler olabilir?

  1. Açılımdan bölge ve Türkiye üzerine planlarının zarar göreceğini düşünen ya da ona yeni bir yön vermek isteyen bütün emperyalist güçler. Başta ABD - İsrail olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya olabilirler. Bilhassa Suriye’deki belli bölgede özerk bir yapı kurulmasına taraf olan tüm ülkeler. Bunlar ülkedeki uzantıları yahut taşeronları eliyle muhtelif girişimler tertipleyebilirler.
  2. PKK içinde kimi gruplaşmalar eliyle uygulama alanına konabilir. Bunların her birinin ayrıca sayılan ülkelerle bağlantıları vardır ve PKK’nın çizgi dışına çıkmasını istemezler. Buna mani gördükleri herkesi yok etme kararı verebilirler.
  3. Devlet içinde çatışan emniyet, istihbarat ve ordu içindeki kimi klik ve gruplaşmalar önlerinde tehdit olarak gördükleri kişilere karşı bu tarz eylemlere kalkışabilirler. Devletin içi “Çıfıt çarşısı” na dönmüş olabilir. Buna “İktidar bloğu” içindeki kimi saflaşma ve uzantılarda dahil olabilir.
  4. Açılımın doğurduğu gelişmeleri bir “Beka sorunu” olarak okuyan ve bundan rahatsız olan kimi “Ulusalcı / Milliyetçi” gruplaşmalar benzeri tarz eylemleri arzulayabilirler.

Bu İddiaları Ne Kadar Ciddiye Almalıyız?..

Öncelikle ciddiye alınmayacak suikast iddiası yoktur ya da olmamalı diyelim. Çünkü ciddiye almamanın maliyeti alınmasından çok daha fazladır. Güvenlik ve istihbarat bürokrasisinde özellikle bu alanda uzmanlaşmış birileri var mı yok mu bilmiyorum. Umarım vardır!..

Sırf bu iddialar bile herkesin diken üstünde olduğunu, gerçek veya değil yoğun bir şüphe bulutu oluştuğunu gösteriyor. Ona uygun bir perspektif geliştirilmelidir. Abartmadan ve paniğe kapılmadan gerekli tedbirlere yoğunlaşılmalıdır. Konunun sallamaya yahut beceriksizliğe tahammülü yoktur!

Ayrıca bu konudaki en ufak bir şüphe bile ivedilikle ele alınmalı ve hedefteki kişi azami dikkatle korunmalıdır. Ciddiye almamanın sonuçları ağır olabilir. Bende özellikle bu konudaki kitaplarım ve yazılarımla gerekli uyarıları (Vaktiyle canı tehdit altında kalmış ama devletin umursamadığı bir yazar olarak!) yapmaya çalışıyorum ama kim dikkate alır bilmiyorum. Umurlarında olduğunu sanmıyorum!..

Riskli bir dönemeçteyiz. Aman dikkat!..

10. 05. 2025

NOT: Bir tahmin olarak ayrıca söyleyeyim. Bu güçlerin şu an için çok mecbur kalmadıkları sürece esas olarak tabanca, tüfek, bomba, vb gibi “Açık suikast” yöntemlerine pek itibar edeceklerini sanmam. Onun yerine zehir, kalp krizi geçirtici farmakolojik yüklemeler, araba – uçak – helikopter kazaları, vb gibi “Gizli suikast” yöntemine daha çok meyledeceklerini sanıyorum. Ancak bunlar gidişata bağlıdır ve mutlak değildir. Her ikisini de deneyebilirler.