Yılmaz Özdil’den muhalif medyaya 'ahlaksızlık' yaftası!
Muhalif medyaya ahlak dersi veren Yılmaz Özdil’in, Sözcü TV’nin dününe dair sessizliği ve bugüne yönelik övgüleri, “başkasına asit, kendine bal kaymak” çelişkisini yeniden gündeme taşıdı.
Kışın soğuk günlerinde yazmaya oturmak bir tembellik göstergesi mi, yoksa soğuğun insanı düşünmeye sevk eden bir etkisi mi var, bilinmez. Ancak gerçek şu ki, Angara’nın soğuğu, hele ki İncek gibi şehrin en soğuk bölgelerinde yaşıyorsanız, insanı ister istemez derin düşüncelere itiyor. İşte bu atmosferde, dün akşam Sözcü TV’yi izlerken Yılmaz Özdil’in yaptığı açıklamalar üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Özdil, ’Kırmızı Beyaz’ isimli programda (16 Aralık) İpek Özbey’in sorularını yanıtlarken, Türkiye’nin medya ve ahlak krizine dair çarpıcı analizler yaptı. Programda, Habertürk eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un da aralarında bulunduğu isimlerin uyuşturucu ve fuhuş soruşturmasında tutuklanması ilk gündem maddesiydi. Özellikle AK Parti’nin “dindar nesil” projesi ve son dönemdeki tutuklamalar üzerinden yaptığı tespitler dikkat çekiciydi.

Özdil, AK Parti’nin kendi mahallesini temizlediğini belirterek, “Severiz sevmeyiz ama hangi AKP’li böyle rezillikleri ister? Belli ki, bu rezilleri biz istemiyoruz diyerek tasfiye ediyorlar” dedi. Bu yorum, medyanın yozlaşması ve toplumsal çürüme üzerine yeni bir tartışma başlatacak nitelikteydi.
Ancak Özdil’in asıl vurucu noktası, meseleyi sadece uyuşturucu ve fuhuş skandallarıyla sınırlı tutmayıp, daha geniş bir ahlaki çöküş bağlamında ele almasıydı. “Allah ile aldatma ikliminin bir sonucu” olarak nitelendirdiği bu kriz, 15 Temmuz hain darbe girişimiyle ilişkilendirildi. Cemaat medyasının bu süreçteki rolüne dikkat çeken Özdil, medyanın ahlaki yozlaşmasının sadece bireysel değil, toplumsal bir enkaz yarattığını vurguladı.

Bu noktada, Özdil’in medya eleştirilerini ikiye ayırmak gerekiyor. Bir yanda, AK Parti’nin kendi içindeki yozlaşmayı temizleme çabasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirirken, diğer yanda muhalif medyanın da benzer bir ahlaki sınavdan geçmesi gerektiğini söylüyor.
"Herkes Kendi Kapısının Önünü Temizlesin."
Özdil, Sabah/ATV grubuna teşekkür ederek şu değerlendirmeyi yapıyordu;
"- Herkes kendi kapısının önünü temizlesin diye yalvarıyorum. Buradan söylüyorum, beni en çok eleştiren Sabah/ATV grubudur ama ben teşekkür ediyorum çünkü kendi rezilliklerini açıklıyorlar. Ben buradan söylüyorum, muhalif medyaya sesleniyorum. Para alan gazetecileri neden içinizde barındırıyorsunuz? Bir rezillik patladığı zaman mı bunlar böyle diyeceksiniz? Toplumsal çürüme sadece dinci veya sadece laik kesimde değil yaşanan tarikat-cemaat zırcahil atmosferi bir yozlaşma yarattı. Sosyal bir enkaz var."
Bu eleştiri, medya sektöründeki ikiyüzlülüğü Platon'un mağara alegorisindeki gibi gözler önüne seriyor: Gölgeleri gerçek sananlar, ışığa çıktıklarında körleşiyor.
Konuşmanın en vurucu kısmı ise "ahlaksız medya" genellemesi. Özdil, burada muhalif medyanın seçici haberciliğini hedef alıyor. (Halk TV ve Cumhuriyet Gazetesi başta olmak üzere diyeyim siz anlayın…)

Sözcü TV'de İpek Özbey’in Dilek İmamoğlu ile yapılan röportajın neden diğer muhalif kanallarda yer bulmadığını soruyor. Tunç Soyer'in durumuna eski duyarlılıkların şimdi neden gösterilmediğini, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın annesinin cezaevi kapısındaki nöbetinin neden görmezden gelindiğini sorguluyor.
"Siz Ekrem İmamoğlu'cu değil misiniz? Sadece para aldığınız kişilerle mi haber yapıyorsunuz?" diye haykırıyor. Özdil, gaza gelerek Sözcü TV'nin yeni yönetimini övüyor:
“Sözcü Televizyonundaki bu değişiklik bence müthiş oldu. Çok keyifle çalıştığımız televizyonu izliyoruz. Hakikaten emeğine sağlık İpek. Serdar Cebe, Ekrem Açıkel, Güney Öztürk ve senin yönetiminde şahane insan haberleri izlemeye başladık. Televizyon haberciliği yeniden insana döndü. 5-6 günde her halde 30 özel haber yayınladınız. Hepinizin eline emeğine sağlık, ben çalıştığım kurumun televizyonunu bu kadar keyifle izlediğim için çok mutluyum. Bilgi taşan gerçek bir haber kanalı haline getirdiniz çok kısa sürede emeğinize sağlık.”
Burada bir duraklama ve derin bir muhasebe anı gerektiği aşikâr.
Yılmaz Özdil’e yöneltilmesi elzem olan soru şudur:
Sözcü TV’nin kurucu kadrosunda yer aldığınız dönemde, kanalın habercilik paradigması tam olarak neydi?
Korcan Karar’ın piyano eşliğinde sunduğu ana haber bültenleri, magazinel unsurların ağır bastığı o bulvar gazeteciliği anlayışı, sizin de katkı sunduğunuz bir vizyonun parçası değil miydi?
Özdil’e naçizane tavsiyem, o dönemin yayın akışını bir kez daha nesnel bir gözle yeniden izlemesidir; zira geçmişin aynası, bugünün özeleştirisine en güçlü ışık tutar ve narsistik bir öz-yüceltmenin önüne geçebilecek yegâne araçtır.
İnsan, kendi kusurlarını görmezden gelme eğilimindedir; bu, psikolojide "bilişsel uyumsuzluk" olarak bilinen bir savunma mekanizmasıdır kendi eylemlerimizi rasyonalize ederken başkalarını acımasızca yargılarız. Bu tutum, dürüstlüğün önündeki en büyük engeldir.
İpek Özbey’in, bu yoğun övgü selinin karşısında yalnızca pasif bir dinleyici konumunda kalması ve herhangi bir müdahalede bulunmaması, bizzat kendisi için de meşru bir eleştiri konusu teşkil etmektedir.
Zira, geçmişte aynı çatı altında emek harcadığı, ortak yayın politikalarına katkı sunduğu yönetici ve muhabir meslektaşlarının kolektif çabasını dolaylı da olsa değersizleştiren bu söyleme itiraz etmeyerek, sorumluluktan ve kurumsal hafızaya sahip çıkma erdeminden feragat etmiş görünmektedir. AYIPLADIM!
Gazetecilik, yalnızca eleştirmekle değil, aynı zamanda kendi geçmişine ve ortak emeklere karşı adil bir muhasebe yapmayı gerektiren bir meslektir; bu sessizlik, ne yazık ki o muhasebenin eksik bir halkası olarak kayda geçmiştir. NOKTA!
‘Ekran Kedisi’ne ulaşmak için: [email protected]