‘Ücrette adalet’ diye bir şey duydunuz mu?

Cem Küçük açıkladı da öğrendik: MASAK raporlarında gazeteci İsmail Saymaz’ın hesabına geçen 8 milyon liranın kaynağı sorgulanıyormuş.

Cem Küçük açıkladı da öğrendik: MASAK raporlarında gazeteci İsmail Saymaz’ın hesabına geçen 8 milyon liranın kaynağı sorgulanıyormuş.
Fatih Altaylı da demiş ki, “Ne var bunda? Halk TV’ye transfer olduğu zaman Cafer Mahiroğlu’nun kendisine gönderdiği transfer parası bu… Paranın Mahiroğlu’nun hesabından çıktığı tarihle İsmail’in hesabına girdiği tarih aynı… Bunu dillerine dolayanlar insan değil…”

SORUNUN ADI, UÇURUM!
Haklı… Vergisi ödenmişse, mali açıdan bir sorun yok!
Ama Fatih Altaylı gibi her zaman “büyük transfer paraları” almış ve “patronlarla yakın ilişki içinde olmuş” arkadaşlar pek anlamasa da aslında “çok sorunlu bir durum”u gösteriyor bu 8 milyon lira transfer parası!
O sorunlu durumun adı da medya sektöründe verilen ücretler arasındaki büyük uçurum!
Eğer Fatih Altaylı’ya…
Fatih Portakal’a…
İsmail Saymaz’a…
İsmail Küçükkaya’ya…
Yılmaz Özdil’e ya da diğer ünlü isimlere milyonlarca lira verebilen medya patronları; iş muhabire, editöre, kameramana zam yapmaya gelince üç-beş bin liralık artışlarla yetiniyorsa işte sorun orada başlıyor…

DAYANIŞMA EKSİKLİĞİ
Yukarıda verdiğim beş ismi rastgele seçmedim.
Hepsi muhalif medyanın saygın isimleri…
Hepsi kanal, gazete yönetti ya da programcı olarak çalıştı.
Hakkı, hukuku, adaleti savundu.
Hepsi de asgari ücrete ya da emekliye yapılan düşük zamlardan sonra iktidara isyan bayrağı açtı.
Aldıkları paralarda da asla gözüm yok; kimsenin de olmasın…
Yaptıkları iş yılların deneyimini ve emeğini gerektiriyor…
Ama Fatih Altaylı soruyor ya “Ne var bunda?” diye…
“Dayanışma eksikliği” var!

ÇEVRENİZİN FARKINDA MISINIZ?
Diyelim ki İsmail Saymaz’sın…
Halk TV’ye transfer oldun!
Patrondan da 8 milyon lira transfer parası aldın…
Stüdyoda senin programını çeken kameraman, programını yöneten ekip, sana asistanlık yapan editörler, programa bağlanıp kar, savaş, eylem demeden sana bilgi aktaran muhabir, aldığın parayı bilmeyecek mi?
De ki; bilmediler.
Sen onların aldığı parayı nasıl içine sindireceksin peki?
Sen milyonları götürürken, senin için çalışan o ekibin kaç kuruşa çalıştığını hiç mi sorgulamayacaksın?
Ayın ortasında biten maaşları yüzünden düşen suratlarını görmezden mi geleceksin?
Okula giden çocuğunun beslenme çantasına doğru dürüst bir şeyler koyamayan anneden, kusursuz asistanlık hizmeti mi bekleyeceksin?

AKLINIZA GELDİLER Mİ?
Zengin ne anlar fakirin halinden derler ya…
Fatih Altaylı’nın durumu tam da bu…
Tamam; hepiniz güçlüsünüz, patronlardan da ananızın ak sütü kadar helal paraları alıyorsunuz!
İnşallah, daha fazlasını da alırsınız…
Ama…
Sormazlar mı adama be kardeşim:
Bir kez olsun, birlikte çalışacağınız insanlar da aklınıza geldi mi?
Onlar için de pazarlık ettiniz mi?
“Bana sekiz milyon yerine beş milyon ver. Ama üç milyonu da prim olarak ekibe dağıt” dediniz mi patrona?
Ya da bunu kendiniz yaptınız mı?
Kameramanları, muhabirleri editörleri, reji ekibini toplayıp “Arkadaşlar pastadan size düşen pay da bu” diyerek birer zarf uzattınız mı?

HAK, HUKUK FALAN!
Fatih Altaylı elbette İsmail Saymaz’ı savunacak…
“Ne var bunda?” diyecek…
MASAK falan da hikaye, bir şey çıkmaz oralardan…
Ama…
Masraf olmasın diye şirketteki öğünleri simitle geçiren ekibinize sorun bir de Fatih Bey, “Ne var bunda?” diye…
Eminim size anlatırlar ne olduğunu…
Hani; her fırsatta kameraların karşısında bağırıyorsunuz ya
“Hak, hukuk, adalet” diye…
İçlerinden biri belki çıkıp cesaret eder de gözlerinizin içine bakarak sorar:
Hak hep size mi?
Hukuk hep size mi?
Adalet hep size mi?

KURTULUŞ MESELESİ!
Hani meydanlarda son zamanlarda moda olan Brecht’in meşhur repliği var ya “Kurtuluş yok tek başına… Ya hep beraber, ya hiç birimiz” diye…
Siz bunu, “Hep bana, hep bana” diye anladıkça…
En yakınınızdaki aç insanları görmedikçe…
Kurtuluş da adalet de sadece size ait olur.
Medya emekçisinin payına ise…
Sizin aldığınız milyonlar için çene yormak düşer!