Sırrı Süreyya methiyelerine doymadık mı? Abartılı tavırlardan kaçınmak gerek!

Medyaradar analisti Atilla Akar, Sırrı Süreyya Önder’in vefatı sonrası ortaya çıkan “Güzellemeci” tavırları eleştirdi…

Efendim; bu yazıyı yazıp yazmamak için çok düşündüm. Hatta tereddüte düştüm. Yazdım, yazdım sildim. İçgüdülerim “Boş ver, başını ağrıtma” diyordu. Düşündüm çünkü birincisi; Sırrı Süreyya Önder’in vefatı henüz çok taze idi. (O yüzden hiç değilse cenazenin kaldırılmasını bekledim. “Ölünün arkasından konuşulmaz” kültürüne sadık kalmaya çalıştım) İkincisi bu konuda o kadar boğucu sağlı – sollu bir baskı vardı ki “Entelektüel cellatlar” ellerinde görünmez infaz ipleri ile ortalarda dolaşıyorlardı. Aykırı hiçbir yaklaşıma tahammülleri yoktu!..

Onlar için sadece kendi düşünce olmayan sözüm ona düşünceleri var! Şu veya bu tarafta öbeklenmiş sürü psikolojisi hemen linç mekanizmalarını çalıştırırdı. Herkes bir diğerini susturma peşindeydi. Üçüncüsü Sırrı Süreyya’nın “Beynelmilel” filmini o kadar beğenerek ve defalarca izlemiştim ki -öyle bir niyetim olmasa da- kötü bir şey söylüyor gibi duruma düşmek istemedim. Bir insani pay bırakmak istedim. Düşmanlık hissi ise zaten duymuyordum. Ayrıca kimseye haksızlık yapmak istemem…

Sonunda Devlet Bahçeli’nin taziye ziyaretinde Sırrı Süreyya’nın fotoğrafını okşadığını görünce “Bu iş çığırından çıktı. Yazmak bana farz oldu” dedim. Bir taraf bu hırgür içinde etnik güdülerle Sırrı Süreyya’yı savunurken öte taraf milliyetçi motivasyonla (MHP Hariç) karşı çıkıyordu. İyi de hangi Sırrı Süreyya gerçekti?..

Tepkim Sırrı’ya Değil Güzellemecilere!..

Ancak eğer ben bir “Kitle insanı” olacaksam, herkesin zaten söylediği klişe lafları papağan gibi tekrarlayacaksam, nabza göre şerbet vereceksem, gözüme batan tuhaflıkları eleştiremeyeceksem yazmanında manası neydi? İnsan psikolojisinin en sakıncalı yanıdır bu. Herkes genele uymak ister. Böylelikle tersi düşünmenin risklerinden kurtulur. Kopya davranışlar makbul olur!..

Aslında ben -öyle görünse bile- “Sırrı Süreyya aleyhtarlığı” gibi fanatik duygularla bu yazıyı yazmadım. (Tanısaydım belki insan olarak severdim o başka) Ben daha ziyade Sırrı Süreyya’nın geçirdiği rahatsızlık esnasında ve sonrası vefatında ortaya çıkan ve herkesi saran bir tür kitlesel histeriye karşı çıkıyorum. Daha ziyade Sırrı Süreyya’dan hareketle artık marazi bir hal alan tavrı eleştirmek demek daha doğru olur. Sırrı Süreyya’yı ne bu kadar göklere çıkarmanın ne de yere batırmanın alemi yok bence!..

O yüzden daha ziyade hastane sürecinde ve vefatı sonrasında ortaya çıkan ve bende artık kusma duygusu uyandıran vıcık vıcık “Güzellemeci” tavırlaradır. Yoksa üzülenleri, sevenleri olacaktı elbet. Bence sakıncası yok. Ancak bir anda Sırrı Süreyya’da ne meziyetler keşfedilmedi ki? Rahmetli görse kendi de şaşırırdı herhalde!..

Abartılı Yaklaşımlar!..

O günden bugüne başta siyaset, medya, sosyal medya ve toplum bazında öyle abartılı bir Sırrı Süreyya tanımı yapılıyor ki anlamak mümkün değil. (Hadi itiraf edelim; eğer Sırrı’nın ölümü “Açılım” öncesine denk gelseydi. Bu kişiler gene aynı güzellemeleri yapacaklar mıydı? Yoksa tam tersi tepkiler mi gelişecekti? Politika sen nelere kadirsin!) Sonuçta Sırrı Süreyya’da etnik kimlikçilik üzerinden siyaset yapan, PKK’nın siyasi uzantısı olduğu bilinen, yıllarca terör örgütü ile sıkı fıkı bir partinin milletvekili. Kendisi bazılarına oranla daha yumuşak görünebilir ama sonuçta o partinin çizdiği politikalar ekseninde davranıyordu. Buna bir itirazı da olmadı hiç. O da düne kadar (TBMM Başkan Vekili olmasına rağmen) mevcut cumhuriyete ve üniter devlete pek sıcak baktığı söylenemezdi sanırım.

Tam bu noktada sevenlerini, ailesini, partililerini anlarım. Ölüm kim olursa olsun üzücü bir şeydir. Başsağlığı bile dileyebilirim. Lakin bunun bazı şeyleri unutturmasını, yok saymasını, geçersiz kılmasını anlayamam. Örneğin kendi zor bir çocukluk geçirse de “Cumhuriyetin ne hayrını gördüm” demesini anlayamam. Ondan çok daha zor şartlar yaşamış insanlar bile böyle konuşmaz. (Fatih Altaylı bunu makul göstermeye çalıştı ama bence uymadı) Ki o cumhuriyet onu milletvekili ve TBMM Başkan Vekili yapmıştır. Sinema yapmasına fırsat vermiştir. Üniversite eğitimi almasını sağlamıştır. Daha neler sağladı bilemem!..

Temel Yaklaşımları Bellidir!..

Hiç birimiz büyük imkânlarla hayata atılmıyoruz. İlaveten Öcalan’a “Babam gibidir” demesi ne demek? Yanı sıra İzmir’deki İktisat Kongresi konuşmasında o kadar olumsuz bir Atatürk ve Misak-ı Milli imajı çizmiştir ki anlamak mümkün değil. Bunları “Sevimli” (?) bir şekilde dile getirmesi durumu değiştirmez. Temel motivasyonu bellidir. Tabii bütün bunlara rağmen samimi bir “Barış” arzusu ve çabası varsa da saygı duyarım o başka!..

Tabutunun Türk bayrağına sarılmasının da kendi tercihi olduğunu zannetmiyorum. Günün geçerli iklimine uygun durmuştur sadece. Bunlar unutularak bir Sırrı Süreyya profili çizilemez.

Tek taraflı Bombardıman!..

O yüzden günlerdir tek taraflı bir bombardıman altındayız. Aksi bakışlara izin dahi yok. Hemen damgalar vuruluyor. Aykırı düşünenler sanki “Barış düşmanı” muamelesi görüyorlar. Kimsenin Sırrı Süreyya konusunda farklı düşünme hakkı yok. Beni rahatsız eden bu tek taraflı, boğucu ve baskıcı tavır. Herkes bir şeyi ya da birini onaylamak, pohpohlamak, göklere çıkarmak zorunda mı? (Elbette yerin dibine batırmak, hakaret etmek, terbiyesizlik yapmak zorunda ise hiç değil!) Bu ülkede bazı hassasiyetler, halen kanayan yaralar var. Bunu yok sayamazsınız. Sırrı Süreyya’da bu tartışmaların tarafı olmuş bir kişi. Başka biri gibi tanıtamazsınız. Bir vefatı “Açılım” a basamak yapamazsınız!..

Yoksa benim için kişi olarak Sırrı Süreyya diye bir sorun mevcut değil. Elbette marazi düşmanlık gütmenin de bir anlamı yok. Fakat her şeyi yerli yerine oturtmak lâzım. Bu kim olursa olsun. İster Sırrı Süreyya ister bir başkası!..

08. 05. 2025

NOT 1: Bu konu medyada da yankı buldu. Cumhuriyet’ten Zülal Kalkandelen’in yazısı iyiydi bence. Ancak belki de en çok dikkat çeken Tele-1 ‘deki 18 Dakika programındaki Prof. Emre Kongar ile gazeteci Merdan Yanardağ arasında yaşanan sertçe diyebileceğimiz tartışma idi. Kongar, Sırrı Süreyya konusunda farklı düşünürken Merdan Yanardağ ise Süreyya’yı savundu. Olabilir, bu noktada her ikisinin de görüşü aynı olmak zorunda değil. Ben Emre Hoca’ya yakın düşünüyorum. Maalesef bu sefer kadim dostum Merdan Yanardağ’a katılamadım. Ayrıca susturmacı tavrı da doğru bulmadım. Bence daha sakin bir davranış geliştirilebilirdi.