Ne yıkılmaz 'Duvar'mış kardeşim! O 'Tuğla'yı çekme cesareti kimde var?

Medyaradar analisti Atilla Akar, Mehmet Ağar’ın 32 yıl sonra “Umut davası” kapsamında Uğur Mumcu cinayetine dair ifade verişini değerlendirdi…

Efendim; Türkiye bir “Suikastlar ülkesi” dir. Dünya üzerinde aydınları, yazarları bu kadar çok ve ardı ardına vurulmuş bir ülke yoktur. Sadece entelektüel insanları değil, siyasetçileri, askerleri, polisleri, istihbaratçıları, bilim adamları, vb yurtsever kişileri böylesi kırıma uğramış başka bir ülkenin tarihte örneği yoktur. Çok garip!..

Öte yandan aydınlarını öldürmeyi neredeyse “Temel yöntem” olarak pratiğe koymuş başka bir ülke yeryüzünde kesinlikle mevcut değildir. Hiçbir ülkede aydın-yazar cinayetleri üzerinden böylesi bir “iktidar hesaplaşması” yaşanmamıştır. Bu anlamda Türkiye orijini belki de uluslararası “derin tarih” in bu yönüyle tek istisnasıdır.

Aydınlar Katledilirken Neredeydiniz?..

Üstelik bunları önlemede -özellikle bir dönem- bu kadar beceriksiz, önlem almada aymaz, onları korumakta umursamaz, durumu anlamaktan ve aydınlatmaktan uzak bir güvenlik ve istihbarat bürokrasisi başka bir ülkede de yoktur. Tam tersine ve yazık ki çoğu durumda örtbas, yanıltma ya da maalesef içlerinden bazıları bizzat organizatör tavrı içinde davranmışlardır. Çok manidar!..

Daha önce tehdit almış, devletin beni ne koruduğunu ne de kendimi korumama izin vermediğini bizzat deneyimlemiş bir yazar olarak malum lakayt tavrı çok iyi bilirim. Ne acıdır ki insanlar sapır sapır öldürülürken doğru düzgün hiçbir önlem alamamış sonrasında da ortaya çıkarmak için bir irade gösterememiştir. Ne işe yararlar anlayamadım. “Kınıyoruz” , “lanetliyoruz” demeçleri vermekten başka işe yaramazlar. Çok acı!..

Bir Tuğlanın 32 Yıllık Macerası!..

Malum, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 günü arabasına konulan bir bomba sonucu Ankara’daki evinin önünde öldürülecekti. (Ne ilginç, Türkiye’yi cangıl kapitalizmi-liberalizmi rotasına sokan “24 Ocak ekonomik kararları” nın sert muhalifi Mumcu bir 24 Ocak’ta öldürülecekti. Tesadüf mü mesaj mı bilemiyorum!) Türkiye’de aydın-yazar suikastları zincirinin belki de en önemli halkası Uğur Mumcu bu şekilde yok edilecekti. Üzerindeki muamma bugün bile kalkmış değil. Hayret!..

Olay sonrasında Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu ile dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar arasında şöyle bir konuşma geçer:

“- Görüyorsunuz, olay bir yerde bitmiyor. Bir tuğla gibi, bir duvar gibi yükseliyor.
- Altından bir tuğla çekerseniz yıkılır!
- Çekin öyleyse Sayın Ağar.
- Yapamam, mümkün değil.
- Çekin altında kalsınlar.
- Yapamam.
- O zaman kenara çekilin. Bir çeken bulunur elbet ve siz de bu duvarın altında kalırsınız!”

Ağar Kendinden Emin Görünüyordu!..

Şimdi ise tam 32 yıl sonra Uğur Mumcu suikastı ile birlikte Ankara Barosu eski Başkanı Muammer Aksoy, akademisyen Bahriye Üçok ve akademisyen - siyasetçi Ahmet Taner Kışlalı'nın ölümünün de aralarında bulunduğu22 faili meçhul cinayeti kapsayan "Umut Davası" nda 13'üncü duruşma görüldü. Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, SEGBİS aracılığıyla mahkemeye ifade verdi.

Ağar, Güldal Mumcu’ya “Tuğlayı çekersem duvar yıkılır” demediğini iddia edecek ve şunları söyleyecekti: “Bu konu tamamen yanlış anlaşıldı. Öyle bir söz söylemedim. Yalnızca keşke bu cinayeti ucundan yakalasak, arkasından Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetleri de çözülürdü. Ne duvardan ne de tuğla çekmekten korkarım. O dönem görevimizi yasal sınırlar içinde yaptık.”

Ne diyeyim bunca zaman sonra Ağar’ın ifadesinin alınabilmesini “Başarı” mı saymak gerekecektir acaba?..

Dönemlere Göre Suikast Dalgaları!..

Neyse, bu konulara saplantılı bir yazar olarak sadede geleyim. “Suikastlar Cumhuriyeti / Derin Tanrılar Kurban İstiyor” (Profil. 2010) başlıklı kitabımda suikastları üç döneme ayırmıştım. Birinci evre kurtuluşun hemen ertesi ve cumhuriyetin ilk dönemleri olup, hayli uzun 1970’e kadar sürmüştür. Bu dönemde çok az suikast girişimi olmuştur. Daha ziyade eski dönemin hesaplaşma tortuları gibidir. İkincisinde kontrollü iç savaş senaryosuna endeksli olarak gene aydınlar, akademisyenler ve siyasiler hedeftedir. Ancak bunların çoğu zaten süren çatışmayı derinleştirmek ve darbeye zemin hazırlamak için “Gladyo cinayetleri” şeklinde gerçekleşmişlerdir. Kandan beslenen bir mekanizma kurulmuştur.

Son ve “Üçüncü Dönem Cinayetleri” diyebileceğimiz suikastlar ise adeta nitelik ve amaç değiştirmiştir. Aralarında Uğur Mumcu’nunda olduğu “Laik – Atatürkçü” aydınlara yönelik bir dizi eylem söz konusudur. Asıl amaç toplumda kutuplaşma yaratmaktır. Her biri kendi içinde daha özel veya tali niyetlere de sahiptir.

Uğur Mumcu Suikastının Önemi!..

Hiç şüphesiz Uğur Mumcu suikastı gerek, yapılış, gerek hedefteki kişinin nitelikleri ve amacı bakımından diğerlerinden bariz şekilde ayrılır. Laik-Atatürkçü kimliği nettir. Öncelikle Mumcu kamuoyunu etkileme gücü yüksek ve önemli dosyalara erişme imkânı olan bir yazardır. Bu noktada devlet içinden birilerini rahatsız edici “Bilgi akışı” da sağlamış olabilir. İhtimal ki, çok önemli bir noktada nasırlarına basmış olmalı. Bu kesim her kimseler çok kızmış olmalı ki kurşunla değil, bedenini paramparça edecek bir bomba düzeneği kullanmışlardır.

Olay sonrası ortaya atılan İran, MOSSAD, MİT – Öcalan ilişkisi, JİTEM, HİZBULLAH, vb gibi iddialar daha ziyade kafa karıştırmak, hedef saptırmak ve bilgi kirliliği yaratma amaçlıya benziyordu. Şahsi kanaatim – yüzde yüz diyemesem bile- dış bağlantı ihtimalini dışlamasa da esas olarak bu o dönem için ve mantıken devlet içi ekipler ya da gruplarla bir nedenle sürtüşmüş olabilir. Ancak bu çelişkiler Uğur Mumcu üzerine nasıl yansıdı, nasıl bu aşamaya gelindi bilemiyorum. Bu işlerin mantığına akıl sır ermez zaten!..

“Umut Davası” Umut Olabilir mi?

Ne ilginç 32 yıl sonra insanlar bir karanlık döneme belki ışık tutar umuduyla adı gibi “Umut davası” na bel bağlıyorlar. “Devletin günahlar galerisi” belki aydınlanır diye bekliyorlar. Haklılar, gerçeğe ve adalete susamışlar. Keşke umdukları gibi olsa.

Lakin kimse kusura bakmasın. Karamsar değil gerçekçiyim. Bu düzeydeki cinayetlerin ortaya çıkmayacağına, onun garantisi altında işlendiğine inanırım. Zaten 32 yıldır ortaya çıkmamışsa bu yüzdendir. Mutlak koruma altındadırlar. İyiniyetli bile olsa bir sonuç alınmaz. (Sadece göz boyamaca bakın araştırıyoruz, bir şeyler yapıyoruz, vb intibaları oluştururlar ) Belki en fazla birkaç tapon tetikçinin adı geçebilir. Yahut her dönem “Günah keçisi” belli gruplar işaret edilir. Ben bunların hiçbirine inanmam. Sadece mantığıma, sezilerime ve vicdanıma –yanılma payımla birlikte- güvenirim. Varsayımlarım buna dayanır…

O yüzden ben bu duvarın - ne yazık ki- yıkılamayacağına inanırım. O tuğla da gerçek sorumluların hiçbirinin kafasına filan düşmez. (Çekmeye çalışanı da yaşatmazlar zaten!) Acı ama gerçek budur. Zaten Mehmet Ağar’da bunun bilinci içinde konuşuyor herhalde!..

23. 09. 2023

NOT: Söz konusu dönemin DGM Başsavcısı Ülkü Coşkun “Devlet isterse bu işi çözer” diyordu. Demek ki çözülmek istenmemişti.