Kılıçdaroğlu’na linç mi uygulandı? CHP’den ihraç edilebilir mi?

Medyaradar analisti Atilla Akar, Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırgan tavırların marazi bir linç boyutu kazandığını söyledi…

Efendim; eğri oturalım doğru konuşalım. Şu “Mutlak butlan” tartışmalarında Kılıçdaroğlu’nun tavrına pek sıcak bakamadım. (Üstelik sadece bu konuda değil, geçmiş çizgisinde de birçok “Defolu” davranış olduğunu düşündüm.) Bununla birlikte cepheden saldırmayı da doğru bulmadım. Bu çatışkıda böyle bir “Tarafgir” liğim olamazdı. Şükür kimsenin papağanı olmadım!..

Ne yazık ki, şimdilerdeki bu çizginin meslektaşlarımızca bazen -üstelik hararetle- aşıldığını gözlemledik. O yüzden dozu giderek artan Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırı ve hakaretleri de benimseyemedim. Üstelik bu gibi agresif ifadeler konunun tam anlaşılmasını, daha sağlıklı ve soğukkanlı tartışılmasını engelliyordu bana göre. İşler giderek çığırından çıkarken sonunda olay ağır hakaretlerle dolu bir aşamaya geldi dayandı.

Haddini Aşan İfadeler!..

Öfkeleri, eleştirileri, kızgınlığı, benimsememeyi anlarım ama hakareti, ölçüsüz, sınırı aşan ifadeleri kabul etmem biraz zor. Örneğin bir akademisyen çıktı “Bu şahıs partiden ihraç edilmeli ve her yerde yüzüne tükürülmelidir” diyebildi. Bir başka ünlü şarkıcı sosyal medya hesabından Kılıçdaroğlu’nun karikatürize edilmiş bir fotoğrafına yer vererek, görselin altına İngilizce “Devil in disguise(Kılık değiştirmiş şeytan) ifadesini yazabildi. Üstelik paylaşımı kısa sürede sosyal medyada geniş beğeni aldı. En son Datça Belediyesi’nin resmi hesabından ironik görünümlü benzer bir paylaşım yapıldı.

Bunlar gene hafif. Sosyal mecralarca küfürler, tehditler, aşağılamalar gırla gitti. Bu arada “İstenmiyorsun” kampanyaları tertiplendi. O kadarki Erdoğan bile (Her ne kadar siyasi hesapla da olsa ve kendi de vaktiyle “Bay Kemal… Bay Kemal…” diye onu tiye almış olsa da!) “13 yıl boyunca önünde düğme ilikledikleri bir şahsa yaptıkları karşısında ürkmemek, hicap duymamak mümkün değil.” diye tepki dahi gösterdi.

Marazi Kılıçdaroğlu Nefreti!..

Tabii bu arada Bizzat Kılıçdaroğlu’nun “Can güvenliğime yönelik açık tehditler alıyorum. Beni elektrik direğine asmakla tehdit edenlerde var, silahla vurulmamı isteyenlerde…” sözlerini hatırlatmakta yarar var. Artık olay normal bir parti içi tartışma ve saflaşma olmaktan çıkmış görünüyordu. Hakikaten ellerinden gelse onu bir kaşık suda boğacaklar vara benziyordu.

Şüphesiz Kılıçdaroğlu’na karşı çıkanların kendilerine göre haklı gerekçeleri var. Onlar zaten 38. kurultaydaki iddia edilen olaylara inanmıyorlar. Orayı zaten geçtik. Ancak onları psikolojik olarak bu derece çileden çıkartan Kılıçdaroğlu’nun hamlesinin esas olarak bir tür “AKP komplosu” olduğu, (Hatta “Kılıçdaroğlu AKP’nin adamı” diyenlerde var) “Erdoğan’ın ekmeğine yağ süreceği”, “CHP’yi böleceği”, “CHP tam yükselirken ona iktidar şansını kaybettireceği” vb, gibi daha pratik sorunlar. Sonuçta hayli geniş bir kitleyi bunlar motive ediyor. O yüzden yıllardır bekledikleri iktidar özlemlerini engelleme ihtimali olan kişiyi Kılıçdaroğlu’nda somutluyorlar. Ancak bu tartışma –şimdilik- davanın 8 Eylül’e ertelenmesiyle birlikte ötelenmiş görünüyor. Alttan alta sürse de dondurulmuş gibi. Lakin negatif hisler sabit…

Kılıçdaroğlu İhraç Edilebilir mi?..

Bu arada Kılıçdaroğlu’na tepki gösteren Eski CHP Genel başkanı Hikmet Çetin’e ait olduğu söylenen ama sonradan reddedilen “Kılıçdaroğlu’nun ihraç edilmesi” ile ilgili sözler ister istemez böylesi bir ihtimal var olabilir mi sorusunu akla getirdi. Bunu CHP yönetimi hakikaten bir “Önlem” olarak mı düşündü ya da bir tür cezalandırma gibi mi yahut bir palavra mı bilmem. Ama o tepki psikolojisi içinde birileri bunu istemiş olabilir mi acaba?

Gerçi Kılıçdaroğlu’nu artık partide görmek istemeyenler çıkabilir ve koşullara bağlı böylesi bir talep belki ileride yükseltebilirler. (Şu an yapmaları zaten hata olur. Böyle bir şey hem Kılıçdaroğlu’nu daha tepkici yapar hem de ayrı bir parti oluşumunu tetikleyebilir) Belli mi olur!..

Kaldı ki Fatih Altaylı gibi, fiziki ve hukuki ihraçla yetinmeyip manevi manada “tarihten ihraç” ını savunalar da vardı: “Bu dava sona erdiğinde yapılacak bir şey var; CHP’deki Genel Başkanlar galerisinden Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafını indirmek. Bu zat Atatürk'ün İsmet İnönü'nün yanında fotoğrafıyla da olsa yer almayı hak etmiyor.”

Eğri Oturalım Doğru Konuşalım!..

Hiç şüphesiz Kılıçdaroğlu’da süte batmış ak kaşık değil. Hele de son dönemdeki kimi tutumlarıyla şimşekleri üzerine çekti. O her ne kadar tepkisini kurultayda ona hile yapanlar, bilhassa da Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu üzerine kursa da sonuçta CHP’nin kurumsal kimliğini ve seçim kazanma ihtimalini riske attığı için çoğu insanın gözünde adeta lanetlendi. Ortalama partili onu üzerine çökmüş karabasan gibi algıladı.

Mutlak Butlan konusunda karşı çıkmayıp, bir tür “İstemem yan cebime koy” cu tavırları da rahatsızlık yarattı. (Ben sanmıyorum ama “Erdoğan’la işbirliği yapıyor” iddiaları da rahatsız ediciydi) Buna karşılık Kılıçdaroğlu “karnından konuşmayı” ya da medyadaki ikinci kişiler üzerinden (Barış Yarkadaş gibi) tercih etti. Zaten medya desteği oldukça zayıf kaldı. Onu sınırlayan durumları anlarım ama daha doğrudan, nelerden rahatsız olduğunu ve ne yapmak istediğini daha açık ifade eden beyanlar verebilseydi sanırım daha az yıpranabilirdi.

Melek mi Şeytan mı?..

Öyle veya böyle Kılıçdaroğlu yaptıklarının veya daha doğrusu yapmadıklarının hesabını verecek gibi. Tam bu noktada ve süreçte daha mı şeytanlaşır ya da melekleşir bilemiyorum. Çok zor hatta imkânsız görünüyor ama gelişmelere bağlı “Yumuşama” ve “Uzlaşma” ihtimalini de akılda tutmak gerek. Baksanıza düne kadar CHP’de Muharrem İnce’ye de neler söylenmemişti ki?...

02. 07. 2025

NOT: Kılıçdaroğlu’na dair esaslı bir değerlendirme yanlışı yapılıyor bana göre. Son derece sıradan ve sığ bir tespit bu. Bunlara göre Kılıçdaroğlu “Şahsi hırsları” , “Yenilgiyi kabullenememesi”, “İntikam arayışı”, “mağlubiyeti bir türlü sindirememesi” vb yüzünden böyle davranmıştı. Olay adeta Kılıçdaroğlu’nun kişisel “Kompleksleri” ile izaha çalışılıyordu. Bu bakış CHP’deki “Sosyolojik saflaşma” yı dikkate almayan bir bakıştı. CHP’deki “Feodal” diyebileceğimiz geleneksel alışkanlık ve gruplar ekseninde bir parti içi iktidar mücadelesi yaşandı. O güne kadar Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ve onun etrafında kenetlenen bir “Lobi” şimdilerde çatladı, ayrıştı ve 2 hatta 3 parçaya bölündü. Statüko bozuldu. Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler -ne pahasına olursa olsun- kaybettikleri eski konumlarını tekrar kazanma peşindeydiler. Bize “Kılıçdaroğlu’nun hırsı” gibi gelen bu durum o yapının hırsı ve zorlamasıydı aslında. Modernite öncesi kimliklere dayalı bu klik Kılıçdaroğlu’nu da kışkırtmaktaydı. “Mutlak Butlan” ısrarı onların telkinidir. CHP’de şu an bunun “Örtülü savaş” ı veriliyor.