Depremde kendimizi kandırmayalım! “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” mi?

Medyaradar analisti Atilla Akar, yaşanan deprem sonrası bugüne kadar izlenen deprem önlem politikalarının ciddiyetsizliğini eleştirdi…

Efendim: 1999’dan beri depremi tartışıp duruyoruz. O günden beri önlem almamız gerektiğini, şehrin adeta yeniden inşasının zorunlu olduğu, vb söylenip duruldu. O günden beri -kimse kusura bakmasın- somut bir adım atıldığını düşünmüyorum. (Tabii bu tek iktidarın günahı değil. 1950’lerden beri süren çarpık kentleşmenin, rant ve oy beklentisine göre örgütlenmiş siyasetin genel günahı. Adım adım gelinen bir süreçti bu. Artık zirve noktasına ulaştı o kadar) Tabii nispi bazı çabalar olmadı değil. Ama bunlar devede kulak kaldı herhalde. Önümüzde çok cepheli ve ciddi bir sorun var…

Ardından “Kentsel dönüşüm” denilip duruldu. Lakin uygulamada ev fiyatlarının ve kiralarının artmasından, müteahhitleri daha da zenginleştirmekten başka bir işe yaramadı. Sadece zenginlere ve yabancılara (Bilhassa Araplara) hizmet eden bir “Dönüşüm” çıktı ortaya. Bir sosyal anlayışa göre düzenlenmedi. İlaveten estetik olarak ise 30-40 katlı dev, çirkin mezar taşları ile doldu ortalık. “İstanbul’a ihanet” itirafı bile yapıldı!..

Tartışma Yanlış Gelişti ve Yürüyor!..

“Deprem olur mu olmaz” mı, “Hangi fayda olur” ya da “Kaç şiddetinde olur?”, “ne zaman olur” veya “Kaç bina riskli?” tartışması bir yana tartışma yanlış eksende yürüyor. Koca “Prof” lar bu yüzden birbirlerine giriyorlar. Sözüm ona “Pozitif” olan bilimden net bir cevap alınamıyor. Birde şuna çok gülüyorum; 1999’dan beri “30 yıl içinde deprem olacak” deniyor. 10 yıl geçti yok, 20 yıl geçti yok, 30 yıla az kaldı ama onlar halen 30 yıl teranesini sayıklayıp duruyorlar. Anlaşılan 100 yılda geçse aynı şeyi söyleyecekler. 25 senede (Çeyrek asır) hazırlanmadıysan bundan sonra nasıl hazır olacaksın?

Bazen bunun yaygınlaştırılmasının rant alanları yaratma amaçlı sadece korkutma niyetli olup olmadığından ciddi kuşkulanıyorum. “Müteahhitler iktidarı” denilen bu olsa gerek. Şimdi “sağ müteahhitler” gidip yerine “sol müteahhitler” gelebilir anlaşılan. Ama “Müteahhit iktidarı” değişmez!..

O yüzden tartışmanın odağında en hızlı ve en doğru şekilde bu şehri nasıl düzenleriz, ıslah ederiz ve yeni bir kent politikası üretebiliriz olmalıydı. Görünürde bu soru bazen hafiften sorulur gibi oldu ama pratikte karşılığını bulduğunu söyleyemeyiz herhalde. Uzmanların "Deprem öldürmez, bina ve ihmal öldürür" sözleri bir kulaktan girip öteki kulaktan çıktı. Bugün kaç insan içinde oturduğu binaya güveniyor acaba? Öyle olmasa insanlar kendilerini pencerelerden atıp, akın akın sokaklara kaçıp, evlerine girmekten korkarlar mı? Trajik hatta yer yer komik bir manzara!..

“Ulusal Güvenlik Meselesi” Palavrası!..

O günden beri bir “Ulusal güvenlik meselesi” söylemidir ki gidiyor. İyi ama madem bu kadar önemli niye o önemi göstermediniz bugüne kadar? Hiç topu birbirinize atmayın. Lafa gelince “Bu konu siyaset üstüdür” deyin sonra karşı parti belediyelerini afet toplantınıza bile çağırmayın. Can derdi içindeki vatandaşın sizin çekişmelerinizi çok mu umursadığını sanıyorsunuz? Ölüm geldiğinde ayrım yapacak mı?..

Evet, gerçekten konu “ulusal güvenlik meselesidir” doğru. Ama siz ulusal güvenlikten sadece askeri meseleleri, savaşı, şu an olduğu gibi sadece “Kürt meselesi” ni anlarsanız nereye varabilirsiniz ki? Şayet beklendiği gibi çok ağır bir İstanbul depremi yaşanırsa zaten bir “Beka sorunu” kendiliğinden ortaya çıkar. İstanbul bu ülkenin her açıdan lokomotifidir. Ölümleri zaten bir kenara koyun İstanbul biterse Türkiye biter. Yabancı güçler ülkeye bile çöker. Siz o zaman kepenkleri kapatın, ülkenin anahtarını da onlara verin gidin o zaman. Ne kadar acı!..

Kimseyi ve Kendimizi Kandırmayalım!..

O zaman ne kimseyi ne de kendimizi kandırmayalım. Bu ihtimal olmasa bile en iyi ihtimalle ülke büyük bir ekonomik-sosyal-psikolojik yıkım yaşayacaktır. Unutmayın; eğer her şey karamsar senaryodaki gibi gerçekleşirse bu daha önce yaşanan hiçbir depreme benzemeyecektir. Artık bu ihmale bir son verin. Görünen köy kılavuz istemez. Akıllar başa devşirile, imkânlar ona göre düzenlene. Şaka değil, kıyamet manzaraları ortaya çıkabilir. (Deprem ihtimali sıfır olsa bile siz zaten şehri ve yapıları düzgün inşa etmekle yükümlüsünüz) Artık radikal çareler üretmemiz gerekiyor. Bana göre bu “Kanal İstanbul” dan daha önemlidir!..

Maalesef bizim toplum ve yönetim olarak başımıza bir felaket gelmedikçe akıllanmayan bir zihniyet yapımız var. (Hoş, felaket gelse de akıllanacağımızın garantisi yok veya şüpheli!) Nasıl yaşamak yahut nasıl yaşamamak istediğimize dair bir perspektifimiz yok. “Saldım çayıra Mevlam kayıra” cari anlayışımız. Hani “Deveye boynun neden eğri diye sormuşlar o da nerem doğru ki demiş” misali. Ne zaman hayati konularda aklımızı başa devşireceğiz bilemiyorum!..

Bu arada pardon! Haksızlık etmek istemem. Devletin ve sorumluların bu noktada “Politikaları yoktur” demek yanlış olabilir. (Toplumda o kadar “Masum” değil zaten. Devlet benim çürük yapımı görmezden gelsin, ruhsat versin, imar affı getirsin uyanıklığında. Lafta dürüst yönetici istiyor. Kendi mezarını kazıyor farkında değil) Abuk sabuk gündemlerden bir türlü gerçek gündemlere yoğunlaşamıyoruz. Görünene göre ortada somut tek politika vardır. O da “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” politikası olsa gerek. Vebali algı sorunu yaşayanların boynuna!..

24. 04. 2025

NOT: İstanbul ve çevresindeki vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum…