Plan tıkır tıkır işliyor! CHP’nin “bölünmesi” mi isteniyor?
Medyaradar siyaset Analisti Atilla Akar, CHP’ye yönelik “Operasyon” un tarihsel temellerini tartıştı…
Efendim; maalesef bir süredir okurlardan ayrıyım. Benim hayat ritmimi çok olumsuzca sarsan ve halende süren ciddi bir sağlık sorunu ile boğuşmaktayım. Onu halletmek için şehir şehir, hastaneleri dolaştım. Halende derdime tam çare bulduğum söylenemez. Neyse, aşırı yazma meraklısı bir yazar olarak yazmayı özlemişim. Zaten bu arada ülke ve CHP’nin durumu iyice karışmış görünüyor. Şimdi ona bir göz atalım…
Türk Sağının En Eski Hayali!..
İsterseniz önce biraz “Teorik” ve tarihsel takılalım. Zaten teori olmadan bugün yaşananların kökü anlaşılamaz. Türk sağı baştan beri CHP’yi bilinçaltında benimsemedi, onu “Normal” bir parti olarak görmedi. Ona göre CHP, 1923’te iktidarı gasp etmişti. O yüzden CHP’ye hep “Yabancı” bir unsur gözüyle baktı. (Masonlar ve Sebatayistler söylemine yedirilerek) Olaya bir tür “Darbe” gözüyle bakıldı. O yüzden CHP, ilk fırsatta “Kapatılması gereken” bir partiydi!..
Bu durum 1950’lerde Demokrat Parti (DP) ile girişilen sürtüşmelerde kendini gösterdi. DP hükümet olmanın CHP’yi yok etmeye yetebileceği zannına kapıldı. Tahkikat komisyonları bu amaçla kuruldu. İlk fırsatta CHP siyasi hayattan silinmeliydi. Tabii evdeki hesap çarşıya uymadı ve 27 Mayıs 1960 hareketi ile neticelendi.
İttihat Terakki’nin Kalıntıları!..
O arada aynı tezi Türkiye’de benden başka savunan çıktı mı hatırlamıyorum. Ama yıllardır söylüyorum. Kimileri anlamakta zorlanacak ve hatta hoşlarına gitmeyecek olsa bile Türk sağı –kendi içinde farklı tonları olsa da- aslında İttihat ve Terakkici zihniyetin cumhuriyet koşullarındaki TCF devamcısıdırlar. O yüzden “kendi doğal hakları gibi” gördükleri iktidarı CHP’ye kaptırdıklarını düşündükleri için hep bir “Tarihsel Hesaplaşma” arayışı içinde oldular. CHP hiçbir zaman “Meşru” sayılmadı. Bir gün geri döneceklerdi. Bu Türkiye’de -belli konjonktürel dönemler hariç- hep sıkıntılı ve kavgalı bir “demokrasi” nin asıl nedeni oldu. AK Parti ile bu anlayış ayyuka çıktı. Garip ama türlü kılıklar altında süren çatışma hiç bitmedi!..
İttihatçılık cumhuriyetle birlikte dönüşüm geçirdi. İttihatçı kadrolar yeni kurulan partilere sızdı. Mecburi “Demokrasici” oldular ama asla demokrasiye inanmadılar. Demokrasiyi kullanıp tekrar hak ettiklerini düşündükleri iktidara gelmenin planlarını yaptılar. Bu yüzden yeni model ittihatçılık sağ-muhafazakâr gelenekte –birebir olmasa da- evrim geçirip şu veya bu oranda yaşadı. Yeni İttihatçılık kendisine otoriter sağ bir çizgi oluşturdu. Temel motivasyonları ise “CHP düşmanlığı” oldu. Kendileri bile farkında olmadılar!
Terakkiperverlik Hortluyor!..
Örneğin kurulacak Neo – İttihatçı partilerin hepsi “Kontrollü” görünse de yeni rejim için “tehlike” oluşturacaklardır. Dikkatle bakıldığında bu partilerin program ve pratikleri süregelen muhafazakâr-sağ gelenekle uyumludur. (Özellikle liberal muhafazakârlık, adem-i merkeziyetçilik, din ve Kürt meselesi gibi!) Örneğin 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) 5 Haziran 1925'te Şeyh Sait isyanına paralel kapatılmıştır. Ömrü 5.5 ay sürmüştür. Kazım Karabekir gibi efsane bir paşanın başkanlığında kurulan partide ayrıca Rauf Orbay, Refet Bele isimler yer almaktaydı.
Ne tesadüf ki (!) TCF kurucularının büyük çoğunluğu eski ittihatçılardan oluşmuştur. (İsmindeki mesaj gibi “Terakkiperver” ibaresine dikkatinizi çekerim.) Kara Vasıf, İsmail Canbulat, Halis Turgut, Rahmi Beyler gibi önde gelen eski İttihatçı isimler dikkat çekmişlerdir. Bazı açılardan tartışmalı olsa da 1926 İzmir suikastı olayı ile bu bağlar daha da somutlanmışa benzemektedir. İttihatçılar kaybettikleri mevzileri tekrar ele geçirmek için esaslı çaba harcamışa benzemektedir. İçten içe büyük bir kavga verilmiştir. İttihatçı kadrolar ölse ya da öldürülse bile ruhları Türk siyasetinin üzerinde uzun süredir dolaşıyora benziyor.
Benzer bir girişim ise gene Atatürk’ün inisiyatifiyle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) olacaktı. 12 Ağustos 1930’da Ali Fethi Okyar önderliğinde kurulan parti 17 Kasım 1930’da kendini feshedecekti. (İlginçtir TCF 17 Kasım da kurulurken SCF bir başka 17 Kasım’da kapanmıştır) Yönetiminde Atatürk’ün yakın çevresinden Nuri Conker, Ali Fethi Okyar, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Yurdakul, İbrahim Süreyya Paşa, Talât Sönmez ve geleceğin başbakanı Adnan Menderes gibi isimler mevcuttu. Parti daha sonra Menemen olayıyla ilişkilendirilecekti. Liberal - Merkez sağ çizgideki parti geleneğini kendisinden sonrakilere miraslayacaktı. Aynı gelenek üzerinde yükselir.
CHP’de Bölünme İhtimali!..
Türk sağının bu yüz yıllık hayali bugünkü koşullarda olanaksız görünüyor. (Bunu bir 12 Eylül başardı o da farklı koşullarda ve geçici olarak!) Neo - İttihatçı geleneğe bazı açılardan eklemlenen AK Parti dahi en güçlü zamanında bile buna cesaret edemedi. Şimdi ise anlaşılan yeni bir yol denenmek isteniyor. Şüphesiz 1900’lerin ilk çeyreğindeki konjonktür bugün yok. Ama CHP’ye yönelik dürtü aynı. Zaten bu sürtüşmeler yüzünden demokratik kural ve gelenekler bir türlü oturmadı. Türk sağı CHP’yi siyaset arenasından sürmek için hep fırsat kolladı. Bu ise sistemde istikrarsızlık ve gerilim getirdi.
Anlaşılan o ki, bugün CHP türlü yollarla kulvar dışına çıkartılmak isteniyor. Doğrudan kapatılamayacağına göre -ki, onu da telaffuz edenler var- başka bir yol izlenecek gibi. (Ki, şu an Gürsel Tekin’in İstanbul’a kayyum atanması ile başlayan süreç –devlet içi dengelerde bir sürpriz gelişme olmaz ise- 15 Eylül’de Kılıçdaroğlu’na kayyumluk vereceğe benziyor.) O bakımdan bugünkü koşullarda farklı bir “Plan” yürürlüğe konmuş görünüyor. Süreç sanki nihai bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bundan sonraki adım artık “CHP’nin bölünmesi” olarak gözüküyor. Bütün çaba bunun için verildi. Başarırlar mı bilmem. Fakat plan tıkır tıkır işliyor!..
100 yıllık Gecikme!..
Öncelikle belirtelim ki, bugünkü şartlarda revize edilmiş planın ana unsuru “CHP’nin kapatılması” değil, önce zayıflatılmak suretiyle işlevsiz, takatsiz, yıpratılmış, kendi içinde çatışmalı ve en nihayetinde parçalanmış, bölünmüş, sersemletilmiş bir noktaya çekmektir. CHP’den en az “İki CHP” çıkartılmak isteniyor. CHP’nin kendi içine sönümlenmesi amaçlanıyor. CHP, adeta parça pinçik edilmek isteniyor. Üstelik CHP’ye kendi ipini bizzat çektireceğe benziyorlar. Belki ondan sonra kapatılma için bir kılıf bulabilirler. Bu konularda ustalaştılar ne de olsa!..
Bunu başarabilirler mi ayrı bir tartışma konusu ama muhalefete tahammülsüz, devletle özdeş “Tek partici” İttihatçı gelenek 100 yıllık bir rötar ya da gecikme ile bu arzusunu gündeme taşımış görünüyor. CHP’ye olan öfkesini böyle kusuyor. (Başka faktörler rol oynasa bile ana yörünge bu) Bu anlamda son yaşananlar sadece konjonktürel bir mesele değildir. Böylesi yan getirileri olsa bile ne İmamoğlu ne seçimler, vb olduğunu düşünmüyorum. Hatta denebilir ki Türkiye’de süren bütün kavgalar aynı saflaşmanın gecikmiş tortularıdır. O yüzden arzulanan ve zorlanan, sürekli ertelenmiş 100 yıllık bir hesaplaşmadır. Olaya bu pencereden baktığınızda her şey birden “Anlaşılır” oluyor!..
06. 09. 2025
NOT 1: Günümüzün Neo-İttihatçı sağcıları geçmişin gerçek İttihatçılarının eline su dökemez. Onları saygıyla analım.
NOT 2: Aslında bu konularda daha söylenecek çok şey var. Yazı fazla uzayacak mecburen kesiyorum.
NOT 3: Kılıçdaroğlu’nun planın neresinde olduğunu ayrıca yazacağım umarım…