PKK küllenmiş tartışmayı alevlendirdi! Turgut Özal’ı “Derin Devlet” mi öldürdü?

Medyaradar analisti Atilla Akar, PKK’nın kongre bildirisinde ortaya attığı “Özal’ı derin devlet ortadan kaldırdı” iddiasını değerlendirdi…

Efendim; tarih çarpıtmaya çok müsait bir alandır. Hele de yakın, gizli ve henüz kanıtsız bir “Tarih” ise. Böylelikle tarihi istediğiniz gibi yoğurabilir, kendinize yontabilirsiniz. Daha doğrusu tarihi nasıl görmek (Yahut görmemek) istiyorsanız, nasıl algılamak işinize geliyor, size pratik bir yarar sağlıyorsa. Eldeki malzemeyi ona göre pişirirsiniz. Kısaca hangisine inanmak istiyorsanız ona inanırsınız.

Hele de bu tarih gizli, sırlı “Derin tarih” alanına giriyorsa iş daha karmaşık bir hal alır. Olayın üstü zaten türlü manipülasyonlarla örtülmeye çalışılmış, üzerinde muhtelif spekülasyonlar yapılmış durumdadır. Ne delilleri tam delil ne şahitleri tam şahittir. Olay süreç içinde unutulmasa bile soğur gider. Maalesef böyle. Adı üstünde “Gizli Suikast” ya da “Şüpheli ölüm…”

Turgut Özal’ın Ani Ölümü!..

İşte bu tarz bir iddia da 17 Nisan 1993’te aniden vefat eden Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanı, Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a dair ortaya atılmıştı. Ancak çoktandır konu gündemden düşmüş gibiydi. Malum o dönem ve devamında “Özal’ın zehirlendiği” başta ailesi olmak üzere muhtelif kişilerce ortaya atılmış ama kabri açılmasına rağmen üzerinde tam anlamıyla hemfikir olunan somut bir sonuca ulaşılamamıştı.

İşte bu konu şimdi bizzat PKK tarafından yeniden alevlendirildi. Nitekim PKK, 5-7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdiği 12. Kongresi’nde dikkat çeken bir ifade kullanacaktı: “Önder APO bu arayışa 17 Mart 1993 Ateşkesiyle cevap vererek yeni bir süreç başlattı. Ancak reel sosyalizmin ağır etkileri, savaş çizgimize dayatılan çeteci anlayışlar ve derin devletin Turgut Özal ve ekibini ortadan kaldırması, Kürt inkâr ve imha siyasetinde ısrar ederek savaşı tırmandırması neticesinde bu yeni süreç sabote oldu.”

Tarihsel Arka Plan Oluşturma!..

Peki, PKK bu iddiayı niçin şimdi gündeme getirmişti? Öncelikle yeni duruma uygun bir imaj ve tarihsel zemin oluşturma peşindeydi. “Bizler aslında hep barış istedik. Turgut Özal’da böyle düşünüyordu ama öldürülünce olmadı.” demeye getiriliyordu. Böylelikle kendilerine yeni bir manevra alanı açılmaya, aslında çok önceden barış istediklerini ama bunu “derin devlet” in engellediği imajını yaymaya çalışıyorlardı.

İkincisi PKK / DEM çizgisi Türk solunun önemli bölümünü “Enternasyonal dayanışma” ayaklarıyla zaten zihnen esir almıştı. (Türk solu onlar söz konusu olduğunda enternasyonalist olmak zorundaydı ama kendileri milliyetçi kalabilirlerdi!) Anlaşılan şimdi de Turgut Özal mesajıyla Türk sağına şirin gözükmenin yollarını arıyorlardı.

Oğul Özal’ın İddiaları!..

Baştan beri konuyu ve ailenin tepkilerini izlemeye çalışıyorum. Özellikle de oğlu Ahmet Özal’ı. Hemen belirteyim oğul Özal bu konuda oldukça zikzaklı bir yaklaşım içinde oldu. (Olabilir, araya duygusal faktörler girmiş olabilir anlarım) İlk önce epey süre babasını “Rusya’nın öldürdüğünü” savundu. Bu noktaya bayağı inanır görünüyordu. Sonra vazgeçti. Bir şeyler söylemeye çalıştı ama kafası net değildi anlaşılan. Şimdi ise o da “Derin devlet” tezine demir atmış görünüyor.

Nitekim CNN TÜRK'te yayınlanan Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan'ın sorularını cevaplayan Özal, şunları söylüyordu: “Babamın, rahmetli Özal'ın Orta Asya seyahati vardı. Ondan sonra geldi vefat etti biliyorsunuz. Aşkabat'ta gördüm odasındaydım, o oradan Azerbaycan'a geçti. Ben orada kaldım. Bana Aşkabat'ta odada şunu söylemişti; 'Teke tekiz.' Türkiye'ye döneceğim, çok büyük bir siyasi risk alacağım ve bu 'PKK meselesini', 'Kürt meselesini bitireceğim' dedi. Geldi 3 gün sonra vefat etti.”

İki Suikast Farklı!..

“Peki sen ne düşünüyorsun?” diye soracak olursanız. Öncelikle belirtmeliyim ki bende olayın suikast olduğunu düşünüyorum. Bu noktada oğul Özal’la aynı adreste farklı düşünüyoruz. İkinci, yani Özal’ı ölüme götüren gizli suikast ise “Uluslararası nitelikte” bir suikast olup, Türki coğrafyaya Özal’ın el atması ve buradaki dengeleri sarsmasıyla ilgili olmalı. (ABD paralelinde) Stratejik analiz bunu gösteriyor. Bölgenin geleneksel “Hegemonik gücü” her kimse o yapmış olmalı.

Bu noktada tartışılabilecek tek husus kalp krizi geçirtecek farmakolojik yüklemenin yurtdışında iken mi yoksa Bulgar ressamın sergisinde mi yüklendiğidir. Ben ikinciye daha fazla ihtimal veriyorum. (Semra Özal tarihte hep suikastlar zehirle işlendiği için o zanla yanlış yöne baktı. Oysa modern şartlarda kalp krizi geçirtecek yüklemeler var) Sonuç ortada!..

İlk suikast ise tamamen farklıdır ve iç kaynaklıdır. 18 haziran 1988 günü ANAP Kongresi esnasında Ankara kapalı Spor Salonu’nda Kartal Demirağ isimli tetikçi tarafından işleneni apayrı bir girişimdir. Özal sadece parmağından yaralanacaktı. Bana kalırsa bu olay “ANAP içi darbe” girişimiydi. Özal ölseydi yerine muhtemelen hazır bir ekip geçecekti. Parti içi bir ekipler savaşının (Milliyetçi / Liberal) neticesidir. O dönem tetikçi Kartal Demirağ’ın Afyon / Dazkırı’da kontra-gerilla eğitimi aldığı bilinse dahi doğrudan bir “Derin devlet” operasyonu olup olmadığı bana göre tartışmalıdır. Demirağ en fazla buradan devşirilmiş olabilir.

PKK Neyi Hatırlattı?..

Sonuç olarak PKK’nın bu “Hatırlatması” ve bildirisinde yer vermesi tesadüf değildir. Günün siyasi koşullarıyla doğru orantılıdır. Bir tarihsel arka plan arayışı, yaptıklarından gene kendilerini değil devleti sorumlu tutma çabasıdır. PKK, “Bakın aslında bu sorunu çözme isteği önderlikte ve siyasilerde vardı ama derin devlet izin vermedi” diyerek kendini aklamaktadır. Bugüne yönelik ise devlete siyaset yoluyla (Zaten boşuna adresi TBMM göstermiyorlar. Ki bu yeni anayasa ve yasalar demektir) kendini dönüştürmesi ve “Yarım kalan işi tamamlayın” mesajı verilmektedir!..

Yoksa durup dururken Turgut Özal’ı neden hatırlasınlar ki?..

14. 05. 2025

ATİLLA AKAR Diğer Yazıları