“Hırtlar Vadisi” ne hoş geldiniz! Bengi Başer’e “hukuksal” baskı mı?

Medyaradar analisti Atilla Akar, Prof. Bengi Başer’in “Hırtlar Vadisi” benzetmesine dair oluşan tepkileri ve Diyarbakır Barosu’nun tavrını değerlendirdi…

Efendim; Malum Prof. Dr. Bengi Başer bir paylaşım yaptı. Meğer ne büyük suçlar işlemiş kadıncağız. Ardından kendisine sosyal medya ortamında bir dizi saldırı, hakaret ve suçlama yöneltildi. Ama bana kalırsa bunların içinde en garipsediğim Diyarbakır Barosu’nun açıklaması oldu. Bengi Başer paylaşımında hiçbir şekilde Kürtleri kastetmediği ve bahsetmediği halde garip bir alınganlıkla baro Başer’e muhtelif isnatlarda bulunacaktı. Belli ki Başer’in öyle bir niyeti yok. Bu nasıl bir komplekstir kardeşim?

“Hırtlar Vadisi” Dokundurması!..

Neyse, önce olaya bakalım. Prof. Dr. Bengi Başer, “Sokak hayvanlarını yok etmek için harcadığınız enerjiyi, şu insan alt türlerini ıslah etmek için harcasanız ya” ifadelerini kullanarak ayrıca “Hırtlar Vadisi” başlıklı birde görsel paylaşacaktı. Bunun üzerine Diyarbakır Barosu konuyla ilgili sert bir açıklama yayımladı. Baro, paylaşımın “Nefret ve Ayrımcılık” ile “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik” kapsamında suç teşkil ettiği gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğunu duyurdu. Ne kadar kolay ve klişe suçlamalar değil mi? Ama pratikte işe yarar herhalde!..

Ardından tartışma büyüdü. Tartışmaya katılan isimlerden biri de Nasuh Mahruki oldu. Mahruki, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Diyarbakır Barosu’nu eleştirerek, “Herhangi bir etnisiteyle hiçbir alakası olmayan, hepimizi rahatsız eden kırolara, hırbolara, magandalara atfen yazılan bir twitten bile Kürt sorunu çıkarmaya çalışmanız aslında olmayan Kürt sorunununu ne kadar istismar ettiğinizin kanıtı… Kürtçülüğünüz hukukçuluğunuzun önüne geçmiş” diyecekti. Bana göre de son derece haklı ve yerinde bir tepki idi bu. Bazı şeylerden bu kadar nem kapmanın alemi neydi? Herkesi ırkçılık, ayrımcılıkla, vb suçlarken tersinden aynı şeyi siz yapmış olmuyor musunuz?..

Nitekim Başer mevcut suçlamalar karşısında paylaşımına açıklık getirmek zorunda kalacaktı. Paylaşımına gelen tepkiler ve suç duyurusu üzerine Prof. Dr. Bengi Başer, iki ayrı açıklama yaptı. İlk paylaşımındaki, “Hırt” kelimesinin Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre anlamını vurgulayarak, paylaşımının belirli bir etnik grubu hedef almadığını savundu. “Bu paylaşım geçtiğimiz gün bir kadının arabasına saldıran, Minguzziyi bıçaklayan, sokaklarda kadınları taciz edip, ellerinde sopalarla mağara insanı adaletini yaşatan ve toplumu rahatsız eden üçüncü sınıf insanlar içindir. Bu çizimi gördüğümde aklıma insan olmayı bile…” demekteydi. Zaten başka bir anlam çıkarmakta mümkün görünmüyordu.

Hırt’ın Türkü Kürdü Olmaz. Hırt Hırttır!..

Maalesef ülkemizde sadece kriminal davranışlar değil, gündelik hayat içinde kaba saba, görgüsüz, saldırgan, küfürbaz, magandavari, tacizci, vb davranışlar olağanüstü artmaktadır. Bu gibi kimseler özellikle büyük kentlerde ve belli semtlerde yoğunlaşarak, uygar, kendi halinde yaşamaya çalışan vatandaşlara olağanüstü rahatsızlık vermektedir. Bazen hayatı çekilmez kılmakta ve çevrelerine korku salmaktadırlar. Son dönemde yaşanan birçok olayda bu arızalı kişiliklerin rolü vardır. Birçok insan bu gibi tiplerden nefret etmektedir. Kürt oldukları için değil saygısız oldukları için. Sonuçta birini “İnsan alt türü” yapan ırkı değil, toplum içindeki davranışlarıdır. Aradaki farkı anlayabiliyor musunuz?..

Bunlar her sosyal kesimden, gruptan, etnisiteden çıkabildikleri gibi bazen de birinde daha fazla yoğunlaşabilmektedir. Zaten mafyavari ya da pre-mafya diyebileceğimiz bu unsurlar muhtelif hemşerilik ve etnik bağlar üzerinden güç olabilmekte ve kendilerine bir var olma alanı açmaktadırlar. Öyle ki bazen böyle yoğunlaşmalar olsa bile sonuçta “Hırt” kategorisindeki kimlik ve davranışları kabaca sınıflamak mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla Hırt’ın Türkü Kürdü Olmaz. Hırt Hırttır!..

Yargıyı “Sopa gibi” Kullanmaktan Vazgeçin!..

Şimdi gelelim asıl meselemize… Tehdit ve baskı sadece sopa ile, silahla, sözle olmaz. Bazen hukuk kılıfına sokularak da yapılabilir. Normal bir görüş beyan eden birine sırf sizin hoşunuza gitmedi ya da alınganlık gösterdiniz diye hemen dava açmak, suç isnat etmek, oraya buraya şikâyet etmek de bir tehdit ve baskıdır. O insanı düşünce ve ifade özgürlüğünden alıkoymaya çalışmaktır. Parmak sallayıp “Bunu söylersen başına ne işler açarız ha!..” demektir…

Tehdit ve baskı aynı zamanda mafyavari, kriminal tiplerle de yapılmaz. İyi eğitimli, takım elbiseli hatta hukuk eğitimi almış kişilerce de yapılabilir. Üstelik hukuk eğitimi aldıkları için işin inceliklerini gayet iyi bilirler. Ama bunun adı tehdit değil –maalesef- “Hukuksal şikâyet” olur. “Hukukun kötüye kullanımı” diye bir şey varsa o da budur!..

Artık Hukuk Susturma Aracıdır!

İşte bu eksende Son zamanlarda başta iktidar çevreleri olmak üzere her aklına esen hukuku hoşlanmadıkları kişileri susturmak, beğenmedikleri fikirleri dolaşımdan dışlamak, hatta kumpaslar kurmak için adeta bir silah gibi kullanma alışkanlığı edindiler. Bir şekilde kılıfına uydurulmuş yasa maddeleri ve sübjektif yorumlar ile insanları zorda bırakma yolunu seçer oldular. İşin yoksa uğraş dur!..

Anlaşılan şimdi başkaları da bu alışkanlığı kopyalamış. Ya ceza davaları açarak ya maddi gücüne güvenip tazminat davaları yürütenler ya da siyasi gücünü bir baskıya çevirenlerle doldu ortalık. Artık hukuk kılıfınca bir susturma aracıdır. Tabii bir hukuk kurumu olan baro bunu yaparsa daha da acayip olabiliyor. Üstelik “Düşünce özgürlüğü” nü savunduğunu söyleyen birileri tarafından. Dahası olayı etnik zeminlere çekerek yapmak hepten vahimdir. İster sivil, ister resmi, ister küçük ister büyük elinde her güç olanın kendi hukuk anlayışını dayattığı bir ülkede hukuk mu kalır? Nedir bu her kızdığınıza uyduruktan suç duyurusunda bulunma hevesi? Bravo!.. Bu bana göre bir hakkı kötüye kullanmaktır…

Hırtlık artık bulaşıcı sosyal bir olgudur. Bu Barocu arkadaşlar böylesi kolay tepkilerle uğraşacaklarına, Bengi Başer’e hukuksal linç çağrıları yapacaklarına bu konuda “Ne yapabiliriz” diye biraz kafa patlatsalar iyi mi olur acaba?..

NOT: Galiba DEM Parti’de benzer bir başvuruda bulunmuş. Başvuruda, "Şüphelinin nefret içerikli dili, toplumdaki gerginlikleri artırma potansiyeli taşımakta ve kamu düzeni açısından tehlike oluşturmaktadır," denilmiş. Bence toplumda asıl gerginlik yaratma potansiyeli olan böylesi gereksiz tepkilerdir.

26. 08. 2025

ATİLLA AKAR Diğer Yazıları