“Gizlilik” istisna “açıklık” esas olmalı! Komisyonla ilgili “yanlış algı” mı oluştu?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar komisyona dair “Gizlilik” tartışmasının yanlış algılandığını öne sürdü…
Efendim; komisyona katılan partilerin gönlünü hoş tutmak için, adeta her birinden ödünç alınan kelimelerle, yamalı bohçaya döndürülen isim nihayet netleşti. Adı "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" oldu. Toplanıp toplanmaz da alınan 2. oturumun ilk kararlardan biri ise tutanakların 10 yıl boyunca yayınlanmaması şeklindeydi. Öyle ki ilk bakışta insanlar “Hoop, ne oluyoruz” oldu…
Sürgit Gizlilik mi?..
Dolayısıyla olay ilk anda medyada komisyonun bütün çalışmalarının daimi gizli olacağı şeklinde yorumlandı. Şayet ben yanlış yorumlamıyorsam durum ikinci toplantının katılımcıları dolayısıyla olsa gerekti. Çünkü bu oturumun katılımcılarının MİT Başkanı İbrahim Kalın, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya olması sebebiyleydi. Yani sürgit bir gizlilik söz konusu değildi zannımca.
Şu komisyon olayı gündeme geldiğinden beri tartışılıyor. Daha da tartışılacak. Tartışılmalı da üstelik. Milletin kaderini ilgilendiren bir konuda herkes suspus olup oturacak değil ya. Lakin doğru temelde tartışılması da bir o kadar önemli herhalde. Yoksa kafa karışıklığı oluşur.
İki Abartılı Uç!..
Çünkü insan zihni -genellikle- ya ak ya kara olarak çalışır. Kesin yargılar geçerlidir. Şu “Komisyonda yasak” konusu da biraz öyle. Bu elbette ki ya yanlış ya da kasıtlı bir algı çalışması da olabilirdi. O yüzden açıklamalar “Net” olmalı. Kafa karışıklığına ya da çarpıtmaya müsait olmamalı.
Kimileri de sanki hiç “Yasak getirilemez” gibi düşünüyorlar. Öyle ki olaya her konu açıkça tartışılacak ya da tartışılmak zorunda imiş gibi bakılıyor. O yüzden prensipte doğru olsa da kolayca “Şeffaflık” çağrıları yapılıyor. Oysa devlet işlerinde her şey şeffaf olmaz, olamaz. Önemli olan fırsatçı şekilde kötüye kullanmamak. Bir risk doğacaksa buradan doğacak…
Diğer yandan bir başka cenah ise konunun neredeyse bütünüyle gizli tutulması gerektiğini arzulama eğiliminde sanki. Burada konuşulan her şeyin türlü hesaplarla o salon dışına çıkmaması gerektiğine inanıyorlar herhalde. Bu pratikte mümkün görünmese de kontrolü elden bırakmak istemiyorlardır belki de. Ancak bu isteğe bağlı bir durum değildir!..
İstisnalar Kural Olamaz!..
Aslında iki aşırı bakışında bir noktada buluşma temayülündeler. Çünkü bir konunun hep “Açıkça” görüşülmesi diye bir kural yok. Meclis yönetmelikleri, yasalar, vb açısından ayrıntılarını bilmiyorum ama bunun istisnaları mevcut. (Savaş durumları, devletin güvenliğini ilgilendiren konular, devlet sırları, istihbarat mevzuları, vb gibi) Dolayısıyla her şey “Açık olsun” diye ısrar ve inat etmek anlamsızdır.
Ancak bununda istisnai bir durum olduğunu ya da konusuna göre uygulanabileceğini hatırlatırım. Örneğin MİT başkanı gelir Türkiye için hayati bir istihbaratı paylaşır. Bunun kamuoyu ile paylaşılması sakıncalıdır ve o oturum için yasak kararı getirilebilir. (Nitekim 2. Oturum bu gerekçe ile öyle oldu) Ancak istisnai durum ya da hassasiyetler adeta “Kural” haline getirilemez. Bunun “huy” haline getirilmesi başka bir şeydir!..
“Bizden ne saklanıyor?” Duygusu Oluşur!..
Aynı şekilde ikinci olarak “Her şey kapalı olacak” diye de bir kural yok. Bu noktada ısrar etmek aynı abartılı niyetin başka bir formudur. Hele de sürgit bir kapalılık “Aşırı ve gereksiz tedbir” kategorisine girer. O bakımdan “Mahremiyet” e kim ve nasıl karar verecek? Keyfi yasaklamanın sınırını kim tayin edecek?
Dahası başka sakıncalarda var. Çünkü bu durum şüphe çekicidir ve millette “Bizden ne saklanıyor?”, “Neyi duymamız istenmiyor?” kuşkusunu uyandırır. O halde konu kamuoyu önünde tartışılsın istenmiyor mu olur? Güven zedeleyicidir. Zaten çoğu konuda toplumda “Acaba” lar mevcut. Çözümü ise belli; samimi açıklık…
Millete Rağmen mi?..
O halde –şayet bu yol istismar edilirse- birileri toplumdan gelebilecek tepkilerden çekiniyor olabilir mi? Mümkünse toplumu bu işe hiç karıştırmama yahut en az karıştırma yanlısı mıdırlar? Bazı noktalarda halının altına süpürülmek mi isteniyor şüphesi doğar. Bu durum soru ve endişeleri gidermek yerine daha karmaşık hale getirebilir. Benden uyarması!
Bu doğrudan milletin geleceğini ilgilendiren bir durumdur ve “Millete rağmen”, kapalı kapılar ardında kuşku doğabilecek şekilde çözülemez. Alınabiliyorsa milletin isteksizliğinden çekiniliyor demektir. Kantarın topuzunu fazla kaçırmamak gerek!..
Bilginin “Mahrem” Olduğuna Kim Karar Verecek?..
Toplum zaten pek ikna olmuş yahut içine sinmiş görünmüyor. O halde projenin müellifleri de bunun farkında olmalı ve çareyi her ne pahasına olursa olsun “Yangından mal kaçırır” gibi bir an önce kotarmaya kalkışmamalılar. Topluma yansıyınca tepki geleceğini bununda işi suya düşüreceği korkusundan kurtulmak zorundalar!..
Aksi takdirde ortamda spekülasyona fırsat verecek bilgiler uçuşmaya başlar ki olay hepten karışır. O yüzden bu “Derin tasarım” ın önüne takoz olacak her şeye engel olmak isteyebilirler belki de. Savaşın zihinlerde sürdüğünün farkındalar. Hatta o çekinceyle aba altından sopa göstermeler bile başlayabilir sanırım!..
Sızmaları Nasıl Önleyeceksiniz?..
İlaveten burada bir sorun daha doğmakta tahminimce. İyi ama siyasi partiler zaten orada. Onların ağzında bakla ıslanmaz. (Nitekim cep telefonlarının toplandığını DEM’lilerin sızdırdığı iddia edilecekti) Her partinin yöneticileri, kadroları var. Bunun en hafifinden “Dedikodu” şeklinde yayılmasını nasıl önleyecek siniz? Böylesi bir durum daha çok endişe, merak yaratmaz mı?
Üstelik DEM var. Onlar vasıtasıyla ya da birtakım kanallarca (?) İmralı’ya ve Kandil’e ulaşması zaten muhtemel. (Sahi artık onlar “Dost” tu değil mi? Onlardan zaten zarar gelmez!) Ellerine metin verilmeyecekmiş. Not tutarlar. Olmazsa hafızaları var! Bu işten bir şekilde yabancı istihbarat servislerinin de haberdar olma olasılığı var demektir. Cümle aleme ulaşacağı belli olan bu bilgiler kala kala milletten saklanmış duruma düşer. O halde mevcut yasak sadece topluma ulaşmaması için yapılıyor imajını besler!
“Gizli” Denilenler Ne Kadar Gizli Acaba?..
Dahası “Çok gizli” dedikleri bilgilerin o kadar da gizli, devletin güvenliğini sarsacak, Türkiye’yi zora sokacak bilgiler olduğunu hiç zannetmiyorum. Hatta bir kısmının üstünkörü, suyuna tirit, ikinci ve üçüncü dereceden, “dostlar alışverişte görsün” türünden bilgiler olduğunu sanıyorum. Burada gerçek bir gizlilikten çok “Gizlilik havası” verilmeye çalışıldığını ve bu bahane ile konuşulanların “Dışarıya” (Yani millete!) sızmamasının olabildiğince engelleme çabasına basamak yapılmak istendiği de düşünülebilir. Çünkü bu kelime cankurtaran “Joker” bir kelimedir ve o devreye girdimi herkes susar. “Yassah hemşerim” gibi etkilidir!..
O yüzden “Gizlilik” seçeneğini fazla zorlamanın, çeşitli bahaneler altında adeta otomatiğe bağlamanın anlamsız ve gereksiz olduğunu, zaten doğruda olmayıp, işin ruhuna aykırı düştüğünü düşünüyorum. Tabii normalde böyle. Ötesini bilemem!..
Aksi taktirde her şey “Şüyuu vukuundan beter” yani dedikodusundan kötü olur!..
11. 08. 2025
NOT 1: Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş, İYİP Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nu ziyaret edip komisyona katılmama kararı olan İYİP’ten katılmalarını isteyecekmiş. Bakalım –hiç zannetmiyorum ama- buradan sürpriz bir sonuç çıkar mı acaba? Ne de olsa İYİP’in geçmişte “Meral Akşener” pratiği mevcut!..
NOT 2: Birde komisyon savunucularının “Burada anayasa yapılmayacak ki” şeklinde itirazları var. Doğru! Öyle bir yetkileri de yok zaten. Anayasa yapılmayacak ama yapılması muhtemel anayasaya malzeme olacak bazı yasalar taslak ya da fikir halinde sunulacaktır. “Tavsiye kararlar” diye tanımlanacaklarmış. Bu şuna benziyor: yemeği pişirmek için bütün malzemeyi ben sağlayacağım ama yemeği aşçı pişirecek demek gibi adeta. Umarım malzemeler kalitesiz olup aşçı da tatsız tuzsuz bir ürün ortaya koymaz!..