Sevilay Yılman ve güç zehirlenmesi!

Varol Ersoy, Sevilay Yılman üzerinden Türkiye’de gazetecilik etiği, doğrulama sorumluluğu ve medya–güç ilişkisini ele alarak, yanlış bilginin bireysel ve kurumsal sonuçlarını tartışıyor.

Hem alaylı hem de mektepli bir gazeteci olarak…
Hem ustalarımızdan hem de hocalarımızdan aldığım ilk derslerden biridir:
“Gazeteci haber olmaz, haber yapar!”
Oysa günümüzde her gün bir veya birkaç gazeteci birden haber oluyor!
Kimi “gerçek gazetecilik” yapmaya çalıştığı için, kimi de gazeteciliğin en önemli meslek hastalıklarından biri olan “güç zehirlenmesi hastalığı”na yakalandığı için…
İlk gruptakilere sözüm yok; otoriteye değil de meslek ilkelerine saygı duyan ve gerektiğinde tutuklanan, haksızlığa uğrayan bütün meslektaşlarıma büyük saygı duyuyorum…
Ama bir de…
İktidarın ve patronlarının koşulsuz şartsız desteğini alıp gerçekleri çarpıtmak pahasına “icra-i sanat eyleyenler” var ki… İşte onlara saygı falan duymuyorum…

SOL GÖRÜŞLÜYDÜ, İKTİDARDAN YANA DÖNDÜ!
Bu uzun girizgahı yapmamın nedeni Sevilay Yılman…
Malatyalı bu arkadaşımız 52 yaşında…
Soyadının Yükselir olduğu günlerde tanıdım kendisini.
Eski eşi gazeteci Mustafa Nihat Yükselir’in de etkisiyle mesleğe başladığı yıllarda sol görüşe yakındı.
Sonra boşandı ve siyasi tavrı da iktidardan yana döndü.
İşte; ondan sonra da olanlar oldu…
Hidayete erdi iktidar yandaşı gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
Tepeden inme bir şekilde kendisini Star gazetesinde ve Sabah’ta buldu.
CHP’yi eleştirdikçe sivrildi.
CHP’yi eleştirecek bir şey bulamadığı zamanlarda da iktidarı eleştiren gazetecilerle polemiğe girdi.
Kendisini sık sık A Haber’de, Habertürk grubuna geçtikten sonra da Habertürk TV ve Beyaz TV’de görür olduk…

OKAN BURUK İDDİASI!
Kendisini iktidar yandaşı medya gruplarının şefkatli kollarına teslim ettiği ve silahşörlük görevini hakkıyla yerine getirdiği için meslek hayatı boyunca hiç işsiz kalmadı.
Meslektaşlarının üzerinden eksik olmayan dava bulutları, ona neredeyse hiç uğramadı.
Çünkü hep güçlünün yanında oldu ve onların yılmaz silahşörlüğünü yaptı…
Ta ki; gündemi yakalamak için Okan Buruk’a yönelttiği suçlamaya kadar…
Show TV’de yayınlanan “Bu Sabah” programında, tutuklu bulunan Ela Rümeysa Cebeci merkezli yürütülen dosyada, Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk’un da isminin geçtiğini ve ifadeye çağrılmasının beklendiğini dile getirdi.

BAŞSAVCILIK YALANLADI
Bu iddia birkaç saat içinde ülke gündemine oturdu. Önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kaynakları bu iddiaları yalanladı ve Okan Buruk’un ifadeye çağrılmasının söz konusu olmadığını açıkladı.
Sonra da Galatasaray Kulübü Show TV’nin bağlı olduğu TMSF yönetimiyle konuşarak, “yalan bilgi” yayan Sevilay Yılman ile ilgili bir yaptırım kararı alınmasını talep etti.
TMSF yönetimi de birkaç saat için “Bu Sabah” isimli programı yayından kaldırdı.
Ve ne acıdır ki sadece bu programda yorumcu olarak görev yapan Sevilay Yılman’ın değil, programın hazırlanmasında ve yayınlanmasında görev alan ekipteki herkesin işine son verdi.

GAZETECİLİĞİ UNUTUNCA…
Peki; Sevilay bu cesareti nereden buldu?
Soruşturma dosyasında adı bile geçmeyen ve çok büyük bir camiayı temsil eden Okan Buruk’un adını neden ortaya attı?
Bu sorunun yanıtı çok acı:
Çünkü sadece o değil, bu yandaş arkadaşlar, yıllardır öyle korunuyorlar ve yalan yanlış konularda öylesine destekleniyorlar ki gazeteciliği unuttular.
Gündemi kaçırmama paniğiyle duydukları her şeyi haber yapar ya da konuşur oldular.
Hatta Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük'ün yalan olduğunu itiraf ettiği “Parke altındaki 2 milyon dolar” iddiasında olduğu gibi; bazen kendileri uydurmaya başladılar.
Çünkü gazetecilikten kopup “muhaliflere karşı savcılığa, iktidara karşı da avukatlığa” soyundular.
Savundukları fikri haklı çıkarmak için kural-kaide tanımaz hale geldiler.

ARKASI GELECEK!
İddia ediyorum ki; Sevilay Yılman tek örnek olmayacak.
Yandaş gazetelerde ve televizyonlarda görev yapan bu arkadaşlar, gazetecilik etiğiyle bağdaşmayan faaliyetleri yüzünden ülke normalleştikçe tek tek temizlenecek…
Peki; geride bıraktıkları enkazın altından nasıl kalkacaklar?
Bence kalkamayacaklar… Onlar da bir zamanlar FETÖ’nün askeri olan Ekrem Dumanlı’nın, Ergun Babahan’ın, Eyüp Can’ın yaptığı gibi çareyi ülkeyi terk etmekte bulacaklar!
*
En başta dedim ya…
Gazeteci haber yapar, iftira atmaz…
En az iki ayrı kaynaktan doğrulatmadığı bilgileri yayınlamaz. Kimsenin şerefiyle oynamaz.
Kanıtlayamayacağı konularda kalem oynatmaz…
Hele hele yalanları ortaya çıkınca, “Ne var yani yalan olabilir ama…” diyemez…
Sevilay’ı 2000’li yılların başından beri tanıyan bir meslek büyüğü olarak günü geldiğinde çok büyük bir yanlış yapacağından adım gibi emindim.
Çünkü gazetecilik dışına çıkmış ve saatli bomba haline gelmişti.
Bu yüzden “işsiz kaldığı” için ona üzülmüyorum.
Ama…
Kendisiyle birlikte yaktığı “Bu Sabah” ekibi için gerçekten çok üzgünüm.
O gencecik çocukların suçu neydi ki ekmekleriyle oynandı; hala anlayabilmiş değilim!