29 Ara 2015 16:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:16
Silivri'deki 'umut nöbeti'ni hangi isimler devraldı?
Silivri önünde Can Dündar ve Erdem Gül'e destek için tutulan nöbet bugün de sürdü.
Silivri Cezaevi önündeki “Umut Nöbeti” sürüyor. Nöbeti, Basın
Konseyi Yüksek Kurul Üyesi, TBMM Eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk,
Gazeteci-Yazar Altan Öymen, Adana’dan gelen Çukurova Gazeteciler
Cemiyeti Başkanı Cafer Esendemir ile Adana Günaydın Gazetesi Yazı
İşleri Müdürü Mustafa Özke, Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi
Okuyucu Temsilcisi Melih Berk, Belgeselci Cengiz Özkarabekir ve
Gazeteci Murat Erdin devraldı.
Hüsamettin Cindoruk şöyle konuştu:
“Bu bir gösteriş hadisesi değil. Burada gerçekten kendimi demokrasiyle faşizm arasındaki sınırda nöbet tutuyormuşum gibi hissediyorum. Çünkü faşizm böyle gelir. Önce basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır, sonra da faşizm gelir. Çağdaş dünya bunun çeşitli örnekleriyle doludur. Biz burada sadece basın özgürlüğü için nöbet tutmuyoruz, burada tuttuğumuz nöbet, aynı zamanda bir anayasa nöbetidir. Neden derseniz? Bütün anayasalar Cumhurbaşkanı'nı bağışlayıcı olarak görmüşlerdir, parlamento yetkilisi olarak bir af yetkisi vermiştir. Cumhurbaşkanları suçlayıcı olamaz, bağışlayıcı olurlar. Bir Cumhurbaşkanı'nın gazetecileri cezaevine sokmak, onları tutuklatma talimatlarını vermesini içime sindiremiyorum.”
Altan Öymen şöyle dedi:
“Silivri aslında demokrasiye, insan haklarına, basın özgürlüğüne yönelen saldırıların sembolü. Buradan, yüzlerce insan gelip geçti. Yakalandılar, tutuklandılar ama beraat ettiler. Şimdi de basın özgürlüğüyle alakalı son kötüleşmenin bir misalini daha ağırlıyor Silivri. Biz de arkadaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül'e en iyi dileklerimizi iletmek için geldik. En iyi dileklerimiz; basın özgürlüğüne yönelik yanlışları, hücumların bir an önce son bulması ve özgürlüklerine kavuşması. Onlar derken, bugün Türkiye'de 30'u aşkın gazeteciyi temsil ediyorlar. Basın özgürlüğünün bu hale getirilmesi, demokrasinin zedelenmesi, tahrip edilmesi demektir.”
Cafer Esendemir şu ifadeleri kullandı:
“Gazetecilerin, yazdığı haberler, köşe yazıları ve karikatürlerden dolayı cezaevinde bulunmaları ülkemize yakışmıyor. Bu nedenle; Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Basın Kanunu’nun ilgili maddelerinin ivedilikle değiştirilmesini, yaptıkları görevden dolayı cezaevinde bulunan gazetecilerin de derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.”
Melih Berk ise şöyle konuştu:
“Yargı hükmünü vermeden Can Dündar ve Erdem Gül’ün hapse tıkılmalarına neden olan haberi zamanın Muhalefet Partilerinden birinin Başkan Yardımcısı yeminle teyyiden söyledi; bu zatı Başbakan yardımcısı yaparak onurlandırdılar. Gazeteciler ise tecrit hücrelerine atıldılar! Olayları tüm açıklığı ile topluma taşıma görevinde bulunan gazetecilere toplumu karanlıkta bırakmak istemiyorsak sahip çıkmalıyız. Adalet ve Özgür Basın her zaman, her dönem, hepimize lazım!”
Mustafa Özke de şöyle dedi:
“Basın özgür olmalı. Düşünceler tartışılmalı. Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla yaşatılmalı. Biran önce tüm tutuklu gazetecilerin salıverilmelerini istiyoruz. Dileriz buradaki meslektaşlarımız özgürlüğüne kavuşur, demokrasinin güçlenmesi için yazılarına devam ederler.
Cengiz Özkarabekir,
“Tutuklu tüm gazeteciler adına Silivri’deyiz. Umut nöbetinde... Umut ediyoruz. Bir gün her şey düzelecek, gazeteciler gazetecilik yaptığı için tutuklanmayacak. Fikir ve ifade özgürlüğü hepimiz için gerekli. Gazetecilik yasaklanamaz.” şeklinde konuştu.
Murat Erdin ise,
“Türkiye'de yasaların ve anayasanın güvence altına aldığını düşündüğümüz basın hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğünün en önemli parçasıdır. Tüm demokratik hukuk devletlerinin üzerine titrediği bu özgürlük medya mensuplarının değil vatandaşların özgürlüğüdür. Hangi görüşten olursa olsun demokrasi adına Silivri'ye geldik. Hapisteki tüm haberciler için nöbet tuttuk. Hür bir ülkenin hür insanları olmayı doyasıya yaşayacağımız günler gelene kadar nöbete devam edeceğiz.” diye konuştu.
Hüsamettin Cindoruk şöyle konuştu:
“Bu bir gösteriş hadisesi değil. Burada gerçekten kendimi demokrasiyle faşizm arasındaki sınırda nöbet tutuyormuşum gibi hissediyorum. Çünkü faşizm böyle gelir. Önce basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır, sonra da faşizm gelir. Çağdaş dünya bunun çeşitli örnekleriyle doludur. Biz burada sadece basın özgürlüğü için nöbet tutmuyoruz, burada tuttuğumuz nöbet, aynı zamanda bir anayasa nöbetidir. Neden derseniz? Bütün anayasalar Cumhurbaşkanı'nı bağışlayıcı olarak görmüşlerdir, parlamento yetkilisi olarak bir af yetkisi vermiştir. Cumhurbaşkanları suçlayıcı olamaz, bağışlayıcı olurlar. Bir Cumhurbaşkanı'nın gazetecileri cezaevine sokmak, onları tutuklatma talimatlarını vermesini içime sindiremiyorum.”
Altan Öymen şöyle dedi:
“Silivri aslında demokrasiye, insan haklarına, basın özgürlüğüne yönelen saldırıların sembolü. Buradan, yüzlerce insan gelip geçti. Yakalandılar, tutuklandılar ama beraat ettiler. Şimdi de basın özgürlüğüyle alakalı son kötüleşmenin bir misalini daha ağırlıyor Silivri. Biz de arkadaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül'e en iyi dileklerimizi iletmek için geldik. En iyi dileklerimiz; basın özgürlüğüne yönelik yanlışları, hücumların bir an önce son bulması ve özgürlüklerine kavuşması. Onlar derken, bugün Türkiye'de 30'u aşkın gazeteciyi temsil ediyorlar. Basın özgürlüğünün bu hale getirilmesi, demokrasinin zedelenmesi, tahrip edilmesi demektir.”
Cafer Esendemir şu ifadeleri kullandı:
“Gazetecilerin, yazdığı haberler, köşe yazıları ve karikatürlerden dolayı cezaevinde bulunmaları ülkemize yakışmıyor. Bu nedenle; Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Basın Kanunu’nun ilgili maddelerinin ivedilikle değiştirilmesini, yaptıkları görevden dolayı cezaevinde bulunan gazetecilerin de derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.”
Melih Berk ise şöyle konuştu:
“Yargı hükmünü vermeden Can Dündar ve Erdem Gül’ün hapse tıkılmalarına neden olan haberi zamanın Muhalefet Partilerinden birinin Başkan Yardımcısı yeminle teyyiden söyledi; bu zatı Başbakan yardımcısı yaparak onurlandırdılar. Gazeteciler ise tecrit hücrelerine atıldılar! Olayları tüm açıklığı ile topluma taşıma görevinde bulunan gazetecilere toplumu karanlıkta bırakmak istemiyorsak sahip çıkmalıyız. Adalet ve Özgür Basın her zaman, her dönem, hepimize lazım!”
Mustafa Özke de şöyle dedi:
“Basın özgür olmalı. Düşünceler tartışılmalı. Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla yaşatılmalı. Biran önce tüm tutuklu gazetecilerin salıverilmelerini istiyoruz. Dileriz buradaki meslektaşlarımız özgürlüğüne kavuşur, demokrasinin güçlenmesi için yazılarına devam ederler.
Cengiz Özkarabekir,
“Tutuklu tüm gazeteciler adına Silivri’deyiz. Umut nöbetinde... Umut ediyoruz. Bir gün her şey düzelecek, gazeteciler gazetecilik yaptığı için tutuklanmayacak. Fikir ve ifade özgürlüğü hepimiz için gerekli. Gazetecilik yasaklanamaz.” şeklinde konuştu.
Murat Erdin ise,
“Türkiye'de yasaların ve anayasanın güvence altına aldığını düşündüğümüz basın hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğünün en önemli parçasıdır. Tüm demokratik hukuk devletlerinin üzerine titrediği bu özgürlük medya mensuplarının değil vatandaşların özgürlüğüdür. Hangi görüşten olursa olsun demokrasi adına Silivri'ye geldik. Hapisteki tüm haberciler için nöbet tuttuk. Hür bir ülkenin hür insanları olmayı doyasıya yaşayacağımız günler gelene kadar nöbete devam edeceğiz.” diye konuştu.