18 Tem 2025 15:16 Son Güncelleme: 18 Tem 2025 15:29

Murat Ülker “Ümmet" tartışmasına aile hatıralarıyla katıldı

İş dünyasının tanınmış ismi Murat Ülker, LinkedIn’de paylaştığı yazıyla “ümmetçi miras” tartışmasına dahil oldu; babası ve dayısının deneyimleri üzerinden ümmet, mezhep ve din siyasetine dair düşündürücü bir mesaj verdi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasını eleştirerek, "Çıkmış, Kürt, Türk, Arap... Çatıda vatandaşlık bilinci değil, ümmet bilinci olacak. Sünni Müslümanlık üzerinden yeni bir ittifak kuracak ve aklı sıra bunun üzerinden yeni bir ittifakla yürüyecek. Cumhuriyet Halk Partisi olarak durmamız gereken yerde dururuz ama Türkiye’ye bir ümmetçilik üzerinden, mezhepçilik üzerinden, din siyaseti üzerinden bu coğrafyada sana hesap yaptırmayız" ifadelerini kullandı.

Bu sözlere yanıt veren Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “Ümmetin birliğini savunmak ne zamandan beri suç oldu. Tabii bunlar ümmet bilinci nedir bilmezler. Bir duvarın tuğlaları gibi birbirimize kenetlenmemizin neresi yanlış be gafiller. Milletin inancından ve değerlerinden bu kadar mı kopuksunuz. Ne yapacaksınız, batılı patronlarınızın kılıcını kuşanıp Türkler Kürtler Araplar arasında fitne mi yayacaksın, nefreti mi yayacaksın, kavgayı mı büyüteceksin. Allah bunlara akıl izan ve basiret versin. Bizi ümmetçilik yapmakla suçlayanlara şunu söylüyorum, ekranları başında biz izleyen milletime de sesleniyorum, biz Türk milletindeniz” dedi.

Bu tartışmanın siyasetteki yankıları sürerken köşe yazarları da konuyla ilgili düşüncelerini dile getiriyor.

Tartışmaya Murat Ülker de katkı sundu.

Sosyal medya hesabı Lınkedin üzerinden Diriliş Postası yazarı İsrafil Kuralay’ın “Ümmet olmak” başlıklı yazısını paylaşan Murat Ülker, babası ve dayısından örnekler vererek yazının okunmasını istedi.

Murat Ülker şunları kaydetti:

“İŞİN ASLI NEYMİŞ?

Hatırlar mısınız bilmem, 1960 öncesi Vatan Cephesi kurulmuştu. Rahmetli babacığım da üye olması için davet edilmişti. Toplantılarına gitmiş, eve döndüğünde bana dedi ki: “Toplantıya gittim herkes hevesli konuşuyor, ama meselenin özüne inen yok, bir anlam veremedim”. Babam vatan cephesine üye olmadı. 27 Mayıs 1960’da bildiğiniz devrim oldu. Tüm Vatan Cephesi üyeleri tutuklandı. Ramak kalmıştı…

1963 yılında yurt sathında kurulan Türkiye Komünizmle Mücadele Derneklerine rahmetli büyük dayım üye olmuştu. Vargücüyle çalışırdı. Malum sağ sol çatışması Türkiye’yi 77 vatandaşımızın öldüğü Kanlı Pazar’a, oradan da 1980’e getirdi. Ramak kalmıştı…

Süleyman Demirel’in ön ayak olmasıyla Taksim Cami Yaptırma Derneği kurulmuştu. Babam derneğin başkanıydı ve şevkle çaılşıyordu. Cami yapmak üzere tek çözümün aynı Sheraton otelinin yapılışında olduğu gibi Taksim Gezisi parkından bir parsel yer talep etmişlerdi. Dönemin Ak Parti kurmaylarından Saadettin Bilgiç: ”Taksim’deki apartmanların dairelerini birer satın alıp yıkın yerine cami yapın” deyince…

Şimdi ise aynı aymazlıkla mı yoksa…

Neyse ekteki yazıyı okuyarak işin aslına siz karar verin derim.”

Murat Ülker'in okunmasını isteyerek "Karar verin" dediği İsrafil Kuralay’ın konuyla ilgili yazısı ise şöyle:

Yarım yüzyıldır memleketi kasıp kavuran eşkıyalığın bitmeye başlaması, kalplerinde fitne olanları huzursuz etmiş görünüyor. “Acaba nasıl yaparız da başlayacak olan huzur iklimini bozarız” diye bin bir çeşit entrika içine giriyorlar. Bu eşkıya fitnesinin ortaya çıkmasının en büyük sebeplerinden birisi, bizi biz yapan ortak değerlerin yok edilmesidir. Peki, bizi biz yapan değerler nelerdir? Tarih, din, millet, devlet ve dil gibi değerlerin yanı sıra “İnsan” olmak ortak paydası keyfe kederdir. Kalbi eğri olanlar önce milletin değerlerini aşağılayarak onları katmanlara ayırdılar. İlerici, gerici, sağcı, solcu ve benzeri ne kadar zehirli fikir varsa topluma zerk ettiler. Toplumu sahte ideolojilerin kirli fikirleriyle köylü, ağa, işçi ve patron gibi birbirleriyle çatışması için sınıflara ayırdılar.

Bütün bu ayrılıklara Irkçılığı” da eklediler. Farklılıklarını zenginlik olarak görüp yüzyıllardır bir arada yaşayan insanların kalbine “Acaba” fitnesini düşürdüler. Bütün bu zokaları “Bilim” adına “Çağdaşlık” adına yutturdular. Bize “Uygarlık” getirenler, kendi değerlerini medeniyetlerinin değerleri yapıp sonra bize dayattılar. Kendileri ümmet olmak için haçlı seferleri düzenlediler, AB gibi birlikler oluşturdular. Irak ve Afganistan gibi ülkelere savaş ilan ederken Haçlı seferine çıktıklarını ilan ettiler. Türklere “Araplar sizi arkadan vurdu”, Araplara “Türkler sizi sattı” dediler. Kürtlere “Bölünün daha iyi yaşarsınız” diyerek çocukları dağlara çıkardılar.

Yabani fikirlerle beslenen “Aydınlarımız” en önce sapanlarımız oldu. Topluma yabancılaştıkları gibi bizi biz yapan, bir arada yaşamamıza vesile kavramlara suikast düzenlediler. Milletin, ümmetin, hukukun tanımlarını değiştirdiler. Manevi değerlerimizin içini boşaltarak onları alay ve aşağılanmanın aracı yaptılar. Memleketin hakiki sahiplerini öz yurdunda garip hale getirdiler. Bunlar, içeride gözü dönmüşlerin yapacağı işler değildi, kapasitelerinin buna yeteceğini sanmıyorum. İthal fikirler ve dünyaya egemen olan habis Batı’nın emperyal dayatmaları maalesef yerli taraftarlar da buldu.

Peki, sonunda ne oldu? Bu kadar fitnenin sonunda bir sürü musibet başımıza geldi. Binlerce gencimiz sağcılık-solculuk uğruna canından oldu. Baba-oğul, ana-kız birbirine düşman oldu. Köyler, mahalleler mezhep, ırk ve ideolojik yaklaşımlarla ayrıştı. İşte bu iklimde maneviyatı zayıflamış emperyalistlere yem olmaya hazır bir kitle ortaya çıktı. Komünizm, sosyalizm martavalının peşine takılarak ırkçılık bölücülük yapmaya başladılar. Komünizmi getirip herkesi eşit yapmak için kapitalistlerin uşağı oldular. Ümmetin en dindar insanları Kürtleri dinsizlik cenderesine sokup binlerce Müslümanı katletmesine sebep oldular. Ümmetin çocuklarını dağlarda heder ettiler. İnşallah bu fırsat aklımızı başımıza getirir. Ümmet olur, kardeş olur, bir olur, iri olur ve diri oluruz.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Terörsüz Türkiye konusunda açıklamalar yaparken Türk, Kürt ve Arap’ın birlik-beraberlik içinde olduğu yıllarda huzur ikliminin yaşandığını anlattı. Gerçekten öyle oldu. Bu topraklar, bu coğrafya en az 500 yıl buna şahitlik yaptı. Yöneticilerimizi aidiyetle çağırmaktan korkmadık. Arap, Kürt, Çerkez, Gürcü, Arnavut, Boşnak ve Abaza sıfatlı paşalarımız, valilerimiz oldu, biz bundan hiç gocunmadık. Çünkü biliyorduk ki biz bir ümmetin mensubuyuz ve orada bir ayrımcılık olmaz. Bu ümmet bilinci bizi bir tarağın dişlileri gibi eşit ve kardeş yaptı.

Ey ümmetin çocukları; haydi yeni bir Euzü-Besmele çekerek yola çıkın, bakın Mevla önünüze ne güzel kapılar açacak.”