Habertürk yazarından dikkat çeken yazı: Erdoğan neden 'Öleceksek adam gibi ölelim' demişti?
Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2012'de 'Öleceksek adam gibi ölelim' sözlerini ABD'nin bugünkü ekonomik saldırıları altında değerlendirdi.
ABD yönetimi papaz Brunson bahanesiyle Türkiye'ye ekonomik savaş
ilan etti. Dolar kuru çıldırdı yaptırım kararları peş peşe geldi.
15 Temmuz'da amacına ulaşamayan Washington, bu kez ekonomik
saldırılarla teslim alma peşinde. Peki Türkiye bu hücumlara karşı
ne yapmalı ya da yapmalıydı? Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca,
dolar krizine ilişkin iktidara hem destek oldu hem de uyarılarda
bulundu.
Nihal Bengisu Karaca, 20 Kasım 2012'de Erdoğan'ın İsrail'in Gazze
saldırılarına tepki gösterdiği "Başta ABD olmak üzere tüm Batı,
adeta Filistin’i İsrail’e teslim etmenin hesabı içinde. Biz diyoruz
ki, Türkiye Mısır, Suudi Arabistan ve körfez ülkelerinden özellikle
Katar hepimiz el ele vermeye mecburuz. BM güvenlik
konseyindekilerin ağzına bakarak adım atacak olursak, halimiz
perişandır. Çünkü bugün onlara (Gazze’ye, Filistin’e) yarın bize,
bunu böyle bilelim… Ölecek isek adam gibi ölelim” konuşmasını
köşesinde taşıdı.
'ÖLECEK İSEK ADAM GİBİ ÖLELİM' SÖZÜNÜN TAM ANLAMIYLA
SINANDIĞI ANDI
ABD'nin ve NATO ülkelerinin Türkiye'nin nasibine düşecek
sıkıntılarda yanımızda olmayacaklarını sezdiği için bu sözü
söylediğini vurgulayan yazar, sonrasında yaşanan Gezi Eylemleri,
17-25 Aralık, Arap Baharı, IŞİD'in kurulması gibi olayları
hatırlattı. Hedefin Türkiye olduğunu belirten Karaca, "15
Temmuz gecesi “Ölecek isek adam gibi ölelim’ sözünün tam anlamıyla
sınandığı andı. Adam gibi ölmeyi başarmak adam gibi yaşayanlara
mahsustu ve o müstesna insanlar, o gece Türkiye diz çökmesin diye
Allah’a yürüdü." ifadelerine yer verdi.
KESKİN HESAPLAŞMAYA GİRİŞEBİLİRDİK
Darbe girişiminden hemen sonra iktidarın ABD'ye karşı tavrını
net olarak gösteremediğini savunan Karaca, yazısına şöyle devam
etti: "ABD’yle kozumuzu açık açık ve dünya kamuoyunun gözleri
önünde paylaşabilir, İncirlik üssünü kapatabilir, Afganistan ve
Pakistan’daki askerimizi geri çağırabilir ve Türkiye’yi kaybetmenin
neye benzeyeceğine dair net bir ‘promo’ gösterimi yapabilir, moral
üstünlüğü tamamen ele geçirebilir, içerde sağladığımız ‘yenikapı
ruhu’ üzerine tüm ulusu kapsayan geniş mutabakatı adalet ve liyakat
esası üzerinden sürdürülebilir hale getirip dışarda vargücümüzle
artık müttefikimiz olmadığı anlaşılan ABD ile keskin bir
hesaplaşmaya girişebilirdik. "
YARGI BAĞIMSIZLIĞI
15 Temmuz sonrası yargı bağımsızlığı ve bürokratik
yapılanmada liyakat esaslı yapılandırma gibi en hayati konularda
hatalı davranıldığı görüşünü paylaşan Karaca, "Oysa devleti güçlü
yapan, bağımsız devlet ile bağımsız yargı arasındaki senkronun
uyumlu olmasıdır. Nitekim bu bağ korunabilmiş olsaydı bugün
‘Brunson ile ilgili mesele adli bir sürecin parçasıdır ve
Türkiye’de yargı bağımsızdır’ dediğimizde bu sözün genel
geçerliliği ışık hızıyla tüm dünyayı dolaşır ve operasyoncuların
elini zayıflatırdı." ifadelerine yer verdi.
MÜHİMMAT, ZAMANLAMA, LİYAKAT
Hesaplaşmanın yeni olmadığını hatırlatan yazar, yazısını uyarılarla
tamamlıyor: "Her zamanki gibi, ülkesinin, liderinin yanında duracak
olanların sayısı, durmayacak olanlardan fazla. Ancak sorunlar yok
değil ve kangren halini almış durumda. Başta, yukarıda anlatmaya
çalıştığım zamanlama ve maddi-manevi mühimmat sorunu var. Neredeyse
beş yıldır, ısrarla yinelediğim, ‘ahlaki üstünlüğü kaybetmemeye
ihtimam eksikliği’ sorunu var. Liyakat sorunu var. Dışarda bu kadar
büyük bir kavgamız varsa, içerde hata yapma lüksümüz yok."