"EMİNE ERDOĞAN'IN TÜRBANI UMRE'YE UYMAZ!.." NAZLI ILICAK'TAN "TÜRBAN" FETVASI!..
Umrede kendisine "köylü güzeli" lakabı takılan Ilıcak, Emine Erdoğan'ın tesettürüyle ilgili bakın neler söyledi?
Hazırlık
Mehmet Ali, "Anne biz Meyra ile Umre'ye gidiyoruz" deyince, ona kızdım. "İnsan daha önceden haber vermez mi?" diye söylendim.
- Ben de gelirdim; hatta şimdi de gelebilirim.
- İşlemler çok uzun; yetişemezsin.
O da üzgün ama, yapacak bir şey yok; sadece 3-4 gün var önümüzde. Hemen turu organize eden Melek İpek'e telefon ediyorum.
- Bana da yer var mı?
- Pasaportunuzu Ankara'ya yollayın, elden takip edelim.
İlk engel: Pasaportumun bitimine bir yıl kalması gerekirken, benimkinin sadece 3 ay vadesi var. Uçar gibi Aksaray'daki Pasaport Şubesi'ne gidiyorum. Pasaportumu uzatıyorum. İşlem gecikmesin diye önce fotokopiler fakslanıyor Ankara'ya, arkadan kargoyla pasaportu gönderiyorum Melek Hanım'a.
İkinci engel: Suudi Elçiliği vize verecek ama Dışişleri'nden de kâğıt istiyor. Dışişleri Bakanı seyahatte, bu işlerle ilgilenen kişi de onunla beraber. Hemen Davutoğlu'nun özel kalemine müracaat ediyorum. Gürcan Balık'ın delâletiyle Dışişleri'nden kâğıdı alıyorum. Tabii Melek İpek'in samimi çabaları olmasa, ben gene yaya kalırdım. Melek Hanım, işler ters gittikçe moral de veriyor: "Merak etmeyin nasipse olur" vs...
Ve nihayet, büyük çabalarla işlemler tamamlanıyor. Mehmet Ali'den telefonuma mesaj: "Azmin elinden bir şey kurtulmuyor."
Son gün, İstanbul'da ağır kış şartları; kar yağıyor. Soluğu Fatih'te alıyorum ve Umre kıyafetlerimi seçiyorum. Pamuklu şalvar gibi pantolonlar, neredeyse bileklerime kadar uzanan tunikler; saçımı tutsun diye bone ve üzerine bağlayacağım başörtüler. Ayağıma soket çoraplar, sandalet ve Kâbe'de giymek üzere aldığım patikler...
Gidiş yolunda, Suudi Arabistan uçağında, Meyra inişe yakın siyah bonesini taktı; eşarbı bağlamaya çalışıyor. Ben ise, "Ayşe Teyze usulü" eşarbı, çenemin altından bağlamakla yetiniyorum. Tabii ki, uçak indikten sonra, gerektiği biçimde örtündüm.
Medine'de ilk gece
Geldiğimiz günün ilk gecesi, Mescid-i Nebevi'ye gittik. Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, burada -Yeşil Kubbe'nin altında- yatıyor. Bu kutsal mekânın elbette bir edebi, erkânı var. Yanlış yaparız endişesiyle, Meyra ile ben, Melek İpek'e adeta yapıştık. O bize yol gösterdi.
Melek İpek, "Gece saat 22'den sonra, Cennet Bahçesi kadınlara açılıyor; Orada namaz kılacağız" diyor.
- Cennet Bahçesi???
- Hz. Muhammed (s.a.v) "Evimle (kabrimle) minberim arasında namaz kılan, cennette namaz kılmış gibidir; bin namazdan hayırlıdır" buyurmuş...
O zaman dikkat ettim; Mescid-i Nebevi'de bütün halılar bordo ile vişne çürüğü arasında bir renk. Ama insanların çok kalabalık olduğu, namaz kılarken birbirinin üzerinden atlayarak geçtiği bir yerde halılar yeşil. İşte Cennet Bahçesi orası.
Biz nasıl yeşil halıya ulaşacağız ve bir seccadelik yer bulup namazımızı nasıl kılacağız!!! Kalabalığı yarmak mümkün olabilecek mi? Meyra ile beraber Melek İpek'e tutunduk ve kendimizi bir süre sonra kabrin "başucu" denilen yerinde bulduk.
Üç yapışık kardeş gibi kıldık namazımızı, ettik duamızı. O an fark ettim ki, burada müthiş bir enerji var; avuçlarım yanıyor adeta ve içim huzur doluyor. Cennet Bahçesi'nde insan yenileniyor; tazeleniyor.
En şık hanım
Evdeki pantolon ya da uzun gömleklerimle idare ederim diye sakın düşünmeyin. Şunu söyleyeyim: Bizim başbakan ya da bakan eşlerimiz tesettürlü ama o kapalı kıyafetler bile buraya uymaz. Medine ve Mekke ibadet merkezi. Herkes ona göre giyiniyor. Medine'de, erkeklere bir mecburiyet yok. Sadece Mekke'de, o da Umre'de, (Tavaf ve Say sırasında) ihrama giriyorlar; tek omuzu açıkta bırakan havluyu bağlıyorlar. Kadınlarda ise, kıyafet açısından, Medine ve Mekke'de değişen bir şey yok. Yalnız, diledikleri bir kıyafeti ihram olarak seçip, Umre'ye niyet ediyorlar. O kıyafet üzerlerindeyken, hem erkeklerin, hem kadınların boy abdestlerini bozacak bir davranışta bulunmaları yasak.
Ayrıca, temizlenmek için özel, alkolsüz sabun kullanıyorlar. Buranın da bir şıklığı var. Bence Umre'nin en şık 3 hanımı, Esin Demirören, Hülya Yılmaz ve Yasemin Peküp'tü. Özel oyalı eşarpları ve ipek tunikleriyle güzel bir 3'lü oluşturuyorlardı. Hatta oyalarına özendim, ben de İstanbul'dan getirdiğim çevreyi başıma bağladım. Fakat uyum konusunda o başarıyı yakaladığımı söyleyemem. Hatta Mehmet Ali, "köylü güzeli" diye bana takılıyordu
Kadınlar..
İslâmiyet'in kadınlara verdiği önem, anlatılan hikâyelerden de belli. Kur'an-ı Kerim'in indiği dönemde, Arap toplumunda kadını değersizleştiren bir anlayış hâkim; kız çocuklarını diri diri gömdüklerini biliyoruz. Hz. Muhammed bunu yasaklıyor ve çok eşliliği, kayda bağlayarak, sadece mevcut istismarı sınırlamak amacıyla getiriyor. Ama gelin görün ki, Medine'de, kadın hakları, erkeğin çok gerisinde. Nasıl mı fark ettim? Meselâ Mescid-i Nebevi'ye gideceğiz; ekranlı telefon taşımak kadına yasak, erkeğe değil. Cennet Bahçesi, yalnız muayyen zaman dilimlerinde kadına açılıyor. Geri kalan sürede, sadece erkekler istifade edebiliyor. Mescid-i Nebevi'nin hemen yanında bulunan ve peygamberimizin, Hz. Aişe dahil hanımlarının, kızlarının, halalarının, 10 bin civarında sahabenin yattığı Cennetül Baki Kabristanı'na, kadınların girmesine izin yok.
Medine'de gördüğüm hanımların çoğu siyah "hayaletler" gibiydi. Suudi Arabistan'da hâlâ, 45 yaşın üstündeki kadınların araba kullanmasına izin verilip verilmemesi tartışılıyor. Varın gerisini siz düşünün...
Nazlı Ilıcak/SABAH