Cübbeli Ahmet Hoca'nın kafasında olmak istiyorum…

Canımızı yakmadan kendisini bir kez daha hatırlatan depremi ben de sizler gibi yüreğim ağzımda haber kanallarını izleyerek takip etmeye çalıştım.

Değerli dostlar, İstanbul'da 23 Nisan'da yaşanan 6.2 büyüklüğünde deprem ile bir kez daha ‘deprem gerçeği’ ile yüzleşmemiz vesile oldu. Deprem sık sık söylendiği gibi, doğal bir afet değil, insan tercihleri sonucunda bedeli ortaya çıkan bir sınavdır. Bu sarsıntının beklenen ‘İstanbul depremi’ olup olmadığı ise hala tartışılıyor.

Ekranlarda bir kez daha olası deprem senaryoları ve geçmişteki hatalar masaya yatırılıyor.

“Cübbeli Ahmet Hoca'nın kafasında olmak istiyorum” konusuna geleceğim ama az içimi dökeyim müsaade edin olur mu?

Deprem doğa için bir kaderdir. Fay tabakalarının bulunduğu bölgelerde belirli zaman aralıkları ile depremlerin oluşması kaçınılmazdır.

Depremin bir musibete dönüşüp dönüşmemesi ise insanoğlunun aldığı tedbirlere bağlıdır.

İnsanoğlunun hatalarından kaynaklanan musibetleri Allah’a atfetmek en önemli inanç zafiyetimizdir.

Yıllardır vahşice katlettiğimiz doğamız ve beton yığınlarına boğduğumuz bu cennet vatanımız, zaman zaman bu gerçekle yüzleşmemizi zorunlu kılıyor.

Ne yazık ki, yaşadığımız son depremin etkisi, hızla değişen Türkiye gündemi içinde bir kez daha arka plana atılacak. Bu durum, bir sonraki sarsıntı kapımızı çalana kadar devam edecek.

Canımızı yakmadan kendisini bir kez daha hatırlatan depremi ben de sizler gibi yüreğim ağzımda haber kanallarını izleyerek takip etmeye çalıştım.

Cübbeli Ahmet Hoca'nın kafasında olmak istiyorum… - Resim : 1

CNN Türk spikeri Meltem Bozbeyoğlu, canlı yayında depreme yakalananlar arasında yer aldı. Deprem anında "Şilan anneme ulaşır mısın" diyerek izleyicilerin hafızasına kazındı ve görüntüleri viral hale geldi.

Bozbeyoğlu'nun yaşadığı endişe ve annesine ulaşma çabası son derece anlaşılır bir durum. Ancak burada küçük bir eleştiri sunmak istiyorum; "Çok yüksek bir deprem olduğunu söyleyebiliriz" ifadesi yanlış bir söylemdir. ‘Yükseklik’ kelimesi, depremin şiddetini anlatmada kullanılmaz. İlk şoku atlatıp en azından meydana gelen depremin stüdyodaki etkisini aktarabilir, ardından da bu depremin, ‘beklenen İstanbul depremi mi yoksa beklenen İstanbul depreminin bir işaretçisi mi?’ gibi sorular eşliğinde yayına devam edebilir zaman kazanırdı. Geçen bu zaman zarfında da kendisine de haber merkezinden sağlıklı bilgi akışı sağlanırdı.

Cübbeli Ahmet Hoca'nın kafasında olmak istiyorum… - Resim : 2

Genç bir kardeşimizin bu tür hataları yapmasını anlıyor ve bir abi tavsiyesi vermek istiyorum; “Haber kanalında çalışmak hele hele ekran önünde olmak genel kültürü de gerektirir. Bu yüzden biraz tarih bilmek, biraz siyaset bilmek açıkçası ders çalışmak gerektiğini düşünüyorum.”

Değerli okur, televizyonlarda en sık duyduğumuz ifadelerden biri, sarsıntının büyüklüğü ile ilgili tanımlamalar oldu. Çoğu zaman depremin “büyüklüğü” ile “şiddeti” karıştırılıyor veya bu iki kavram eşanlamlı gibi kullanılıyor. Oysa “depremin büyüklüğü”, yersarsıntısı sırasında açığa çıkan enerjinin büyüklüğünü gösterir. “Depremin şiddeti” ise sarsıntının yeryüzünde hissedildiği noktadaki etkisidir.

Cübbeli Ahmet Hoca'nın kafasında olmak istiyorum… - Resim : 3

Bu arada değerli sunucu arkadaşlar, depremin büyüklüğü, tam veya kesirli sayılarla ifade edilir.

İstanbul'da bizleri derinden etkileyen depremin büyüklüğü “6 nokta 2” olarak değil “6 virgül 2” olarak ayrılır.

Tamsayılarda bölükler karışmasın ve kolay okunsun diye bölükler arasına nokta konur. Okurken de ‘nokta’ hiçbir zaman seslendirilmez. Oysa televizyon yayınlarında bunun tersi yapılıyor. Yanılmıyorsam bu konuda Sözcü TV'de Jeofizik mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, sunucuyu uyararak 'altı onda iki' ifadesinin doğru bir söylem olduğunu hatırlattı.

Bu tür konular, kamuoyunu bilgilendirme açısından hassasiyet gerektirir ve doğru terminolojinin kullanılması büyük önem taşır.

Cübbeli Ahmet Hoca'nın kafasında olmak istiyorum… - Resim : 4

Gelelim Cübbeli Ahmet Hoca’ya…

Farklı görüşlerden bilim insanlarının tartışma alanına dönen 23 Nisan 2025 Depremi hakkında Cübbeli Ahmet de konuştu. Ünlü depremde yıkım olmamasının sebebini kendilerine bağladı.

Konuşmasa zaten şaşardım!

1999 depremi için “Mevlam zina yuvalarını vurdu” diyen Cübbeli Ahmet yeni bir hezeyanda bulundu!

'Cübbeli Ahmet' depremden önce 1 Mart tarihinde depremle ilgili bir rüya gördüğünü ardından dualar ettiklerini YouTube yayınında söylüyordu!

Gelin kıymetli hocamızın ‘efsane’ sözlerini hatırlayalım;

“Denizdeyim, tsunami olacak, bir deprem vurdu, bir daha peşine büyük vuracak. O sırada ismi azam okuyorum. Seher vakti denizin üstündeyim, Zeytinburnu taraflarının karşısında bir gemideyim. His geliyor büyük bir deprem olacak. İsmi azam okurken içimden diyorum acaba büyük deprem durur mu sonra kendi kendime diyorum, sen neden itikadın sağlam, ismi azam Allah’ın en büyük ismi, her şeye kadir, durdurmaz olur mu? İçimden bunları geçiriyorum. Sonra baktım deniz kabardı biraz, bugün de aynı baktım ki haberlerde, deniz kabardı biraz sonra söndü. Ve böylece geçti diyorum.”

İtiraf etmeliyim ki, ben de Cübbeli Ahmet kafasında olmak istiyorum. Bir deprem olduğunda, bilim insanlarının çıkıp "Bu sadece yer kabuğu içindeki kırılmalar vs." demesindense, Cübbeli Ahmet gibi hocalarımızın "Dualarımız sayesinde kurtulduk" demesi bana daha huzur verici geliyor.

Bilim insanları her seferinde bizi depresyona sokuyor; "Deprem tehlikesi geçmedi", "Daha büyük bir deprem bekleniyor" gibi açıklamalarla içimizi karartıyorlar.

Peki, Cübbeli Ahmet Hoca'nın duaları gerçekten işe yarıyor mu?

Belki de bu sorunun cevabı, inançlarımızın gücünde yatıyor. İnsanlar olarak, belirsizlikle ve tehlikeyle yüzleştiğimizde bir şeye tutunma ihtiyacı duyarız. Bu bazen bilim olur, bazen de inanç. Ancak bilimsel gerçeklerle yüzleşmek her zaman kolay değildir.

Ve ben Ekran Kedisi olarak diyorum ki; “Önemli olan insanların huzur bulması değil mi? Yeter ki ekranlarda Cübbeli gibi hocalarımız olsun, biz de derin bir nefes alıp ‘Her şey yolunda’ diyebilelim. İşte o zaman, , gerçekten huzurlu olabiliriz.”

Değerli dostlar işin latifesi bir yana, depremi ciddiye almak ve bu konuda gereken önlemleri almak, hepimizin sorumluluğudur. Bu sorumluluğu yerine getirirken, bilimsel veriler ışığında hareket etmeli ve bu konuda toplum olarak bilinçlenmeliyiz.

Unutmayalım ki deprem, kapımızı çaldığında hazırlıklı olmak, en büyük güvencemiz olacaktır.

Bugünlük bu kadar diyerek kalın sağlıcakla…

‘Ekran Kedisi’ne ulaşmak için: [email protected]