Gazeteci Altan Öymen'in işkence günleri: Kim bu Hostes Leyla konuş

Gazeteci Melek Ulagay, T24’teki yazısında 1972’de yaşanan uçak kaçırma olayına ve dönemin siyasi atmosferine ışık tuttu. Altan Öymen’in bağımsız habercilik mücadelesine de yer verilen yazı, “Hostes Leyla” serüveninin perde arkasını yeniden gündeme getirdi.

Gazeteci Melek Ulagay, T24’te yayımlanan “Altan Öymen’e veda” başlıklı yazısında, 1972 yılında yaşanan çalkantılı döneme ve o dönemde yaşadığı deneyimlere yer verdi. Ulagay, Türkiye’de bağımsız haberciliğin öncülerinden biri olan Altan Öymen’i anlattığı yazısında, kendisinin “Hostes Leyla” kimliğiyle yaşadığı süreci de aktardı.

Ulagay, 3 Mayıs 1972 günü 61 yolcu ve 5 mürettebat ile birlikte Sofya'ya kaçırılan, Ankara İstanbul seferini yapan THY DC 9 tipi “Boğaziçi” adlı yolcu uçağını ve "Hostes Leyla" serüvenini şu sözlerle anlattı:

Altan Öymen’in aramızdan ayrıldığı haberini de bu ruh hali içinde aldım. Hasta olduğunu biliyordum, son ana kadar da dimdik durduğunu, “Neler geçti hayatımdan bu da gelir geçer” dediğini duyar gibiyim.

Geçmişe dönüyorum. Yıl 1972. 9 Mart tarihinde ordu tarafından yapılan başarısız bir darbe girişimi sonucunda 12 Mart muhtırası verilmiş ve Süleyman Demirel’in istifası ile başlayan koalisyon hükümetleri dönemi, ülkede olup bitenlerin bir numaralı sanığı olarak sol düşünceyi hedefe koymuş ve 27 Nisan’da ülke çapında sıkıyönetim ilan edilmiş.

Tarih 30 Eylül 1971, Ankara Adliyesi: Doğan Avcıoğlu (ortada) Mamak Cezaevi'nden yargılanmak üzere getirilmiş. (Sol baştan) Uluç Gürkan, Savaş Güvezne, Altan Öymen, Hasan Cemal ve emekli binbaşı Yılmaz Akkılıç...

"ANKARA TAM ANLAMIYLA KAYNAYAN BİR KAZANDI"

Ben o dönemde İstanbul Üniversite’sinde öğrenciydim ve zamanın ruhuna uygun olarak sol bir fraksiyonda üyeydim. ODTÜ Üniversitesi ise gençlik hareketinin merkezi, başta Deniz Gezmiş; en militan aktivistlerin toplanma yeriydi. Ankara tam anlamıyla kaynayan bir kazandı.

Bu ortamda, yazdığı bir yazı nedeniyle çalıştığı Akşam gazetesinden atılan Altan Öymen, kendisine verilen tazminat parası ve o dönemde Günaydın gazetesini çıkaran Haldun Simavi’nin de desteği ile Ankara Çankaya'da kiraladığı iki odalı bir dairede ANKA ajansını kurdu. Sahadan topladığı verilerle basına haberler geçiyor, Türkiye’nin en eski haber ajansı Anadolu Ajansı’nın hükümranlığını bozacak kadar büyüyerek, Türkiye’de bağımsız haberciliğin önünü açıyordu.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmeleri gündeme geldiğinde Altan Öymen ve ANKA ajansı idam kararına karşı kampanya başlattı. Aynı günlerde TRT Dış Haberlerin başında bulunan Emil Galip Sandalcı da bu kampanyayı büyütmek için elinden geleni yapıyor, Altan Öymen ile birlikte üç gencin idamının karşısında, kendilerini de tehlikeye atma pahasına kapı kapı dolaşıp imza topluyorlardı.

Emil Galip Sandalcı, Çankaya’da Mesa sitesindeki evini bizim gibi gençlere açmış, sıkı yönetim nedeniyle kalacak yeri olmayanlara destek oluyordu. Bu dönemde ben de kaçak (aranan kişi) olduğum için Emil’in evine sığınmıştım. Kendimi kamufle etmek için THY’de çalışan bir arkadaşın el altından bana sağladığı THY hostesi kıyafeti giyiyordum. (Açık mavi dar etek, mavi ceket, beyaz bluz ve kravat). Kafamda ise sarı bir peruk. Emil’in evinde benim gibi kalan birkaç kişi daha vardı, ben bu kişilerden birisinin polis olmasından kuşkulanıyordum. Böylece başlayan “Hostes Leyla” serüveni, daha sonra bambaşka yollara sapacaktı.

Ben Emil’in evinden ayrıldım, başka bir eve geçtim ama her gün Mesa’daki evin önüne gidip Emil ile yaptığımız haberleşme sistemine göre durumu kontrol ediyordum. Haberleşmeye göre, eğer her şey yolunda ise Emil balkondan bir kilim sarkıtıyordu. Ben de o zaman içim rahatlamış olarak dönüyordum.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edileceği 6 Mayıs’a gün sayıyorduk. 3 Mayıs günü Ankara İstanbul seferini yapan THY DC 9 tipi “Boğaziçi” adlı yolcu uçağı, 61 yolcu ve 5 mürettebat ile dört eylemci tarafından Sofya’ya kaçırıldı. Yapılan müzakereler sonucunda dört eylemcinin Sofya’da kalmaları koşuluyla tüm yolcular serbest bırakıldı.

Olaydan sonra Emil’in evine gittiğimde balkonda kilim yoktu. Unutmayacağını biliyordum. Çok kötü oldum. Ama yine de inanmak istemedim. Karşıya geçip, evin kapısına kadar geldim, kapıcının çocukları beni gördüler ve elleriyle bana “gelme” işareti yaptılar. O zaman anladım, ama artık çok geçti.

Polis uçak kaçırma olayından sonra Emil’in evinde kalan ve benim şüphelendiğim kişinin verdiği bilgiler ile “Hostes Leyla”yı aramak için Emil’in evinde karakol kurmuş, her geleni içeri alıyordu. Altan Öymen her sabah ANKA’ya gitmeden Emil’e uğrayıp kahve içtiğinden onu da almışlar ve hepsini nezarette güzelce bir dayaktan geçirip “Hostes Leyla” tarifi almaya çalışmışlar. Beni hiç tanımayan ve görmemiş olan Altan Öymen de “Bilmiyorum, tanımıyorum” dedikçe dayak yemiş ve gerçeği söylediği için dayak yiyenler listesine geçmişti.

Aradan yıllar geçti. Ben Suriye, Lübnan, Genevre, Paris, Amsterdam, Bolonya duraklarından sonra Ecevit affı ile Türkiye’ye döndüm. Rahmetli Uğur Mumcu ile birlikte Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ifade vermeye gittim. Hakkımdaki tüm iddiaları reddettim. İddianamede “Hostes Leyla” bölümü de vardı!

Çıkışta Uğur Mumcu, “Seni birisiyle tanıştıracağım” dedi, ortak bir arkadaşın evinde Altan Öymen de vardı. Uğur gülerek Altan’a, “Bak sana kimi getirdim” dedi, “Hostes Leyla”. Altan bir kahkaha attı! “Sen misin o meşhur Hostes Leyla?” Ben suçlu kedi gibi önüme bakıyordum. Sonra sarıldık birbirimize.

Ankara yıllarımda, hep gülen yüzüyle anımsıyorum onu! Her durumda, her koşulda, gülebilen o güzel insan!