12 Eylül sansürünü bile arar haldeyiz!

Bilinmeli ki; mahkemelerin her fırsatta koydukları erişim engellerinin ve yayın yasaklarının 12 Eylül dönemindeki sansürden pek bir farkı kalmadı.

Bundan 45 yıl önce, yani 12 Eylül darbesi günlerinde gazeteler baskıya girmeden önce sıkıyönetim komutanlıklarında görevli subaylar tarafından denetlenirdi.
Gazeteyi baskıya hazırlardık, ama basamazdık!
Görevli subay gelir, siyasi haberleri ve köşe yazılarını kuyumcu titizliğiyle okur; sakıncalı gördüklerinin üstünü çizerdi…
Biz de çaresiz, hazır olarak beklettiğimiz pikaj kartonlarının üzerinden bu haberleri ya da yazıları sökerdik!
Çünkü o kocaman “çarpı” işareti, “Basılamaz” anlamına gelirdi!
Bu işlemler saatler sürdüğü için, elimiz ayağımıza dolaşır, taşra hatlarının çoğunu kaçırırdık.
Hat kaçması demek, ertesi gün bazı illere gazetenin ulaşmaması demekti.
Bu felaketi yaşamamak için de kimi zaman sakıncalı bulunan haberlerin ve yazıların yerlerini boş bırakarak baskıya girmek zorunda kalırdık.
Bazen de bunu “protesto” amaçlı yapardık…
Okurlarımız, o boş sütunları görsün de üzerimizdeki baskıyı anlasın isterdik!
Arşive girip o günlerin gazetelerine bakarsanız, Türk gazeteciliğinin hangi badireleri atlattığını ya da atlatamadığını anlarsınız…

45 YIL SONRA AYNI ŞEY!
Aradan 45 yıl geçti… O darbe günlerinde askıya alınan demokrasi ve basın özgürlüğü ne yazık ki bir daha gerçek anlamda geri gelmedi.
Gazetecilere ağır tazminat ve davaları açıldı.
Medya yöneticileri ve patronları, iktidar temsilcilerinin baskısını sürekli üzerlerinde hissetti…
Son yıllarda ise yeni bir döneme girdik:
12 Eylül yönetiminin bile yapmayı düşünemediği bir şekilde bazı olayların haberleştirilmesi, daha olduğu anda engellenmeye başlandı.
Bolu’da otel mi yandı? Yayın yasağı!
Bir yerde bomba mı patladı? Yayın yasağı!
Küçük bir çocuk mu katledildi? Yayın yasağı…
Ünlü biri mi gözaltına alındı? Yayın yasağı!
Depreme yayın yasağı, Cumhurbaşkanı’nın hastalanması haberine yayın yasağı!
Uludere’de 34 vatandaşımızın hayatını yitirdiği facia da…
17-25 Aralık soruşturmaları da…
MİT TIR’ları da…
Soma maden kazası, Musul konsolosluk baskını, Ankara Garı’nda patlayan bomba haberleri de…
Hep yayın yasağının ya da erişim engellemelerinin kurbanı oldu.

25 BİNDEN FAZLA ERİŞİM ENGELİ!
Uzatmayayım; iktidarın sertleştiği 2010’dan bu yana mahkemelerden 1200’den fazla yayın yasağı kararı çıktı.
Free Web Türkiye’nin raporuna göre, 2023’te erişimi engellenen haber sayısı 14 bin 680 oldu.
2024 ve 2025’te bu sayı katlanarak arttı.
Başlangıçta bu yasak kararları sadece toplumsal olaylarda alınırken, son on yılda yolsuzluk sanıklarının bile mahkemelerden istedikleri ilk şey yayın yasağı haline geldi.
Ancak mahkemelerin verdiği kararlar, talep sahibine göre değişmeye başladı.
İktidar yandaşlarının yasak talepleri genellikle anında hayata geçirilirken, muhalif isimlerin talebi kulak arkası edilir oldu.

AA’YA BİLE ENGEL!
Yani tıpkı 12 Eylül darbecilerinin yaptığı gibi bazı haberlerin kamuoyuna yansıması baştan önlenir hale geldi.
Bunun için askerlerin yerine hakimler kullanılmaya başlandı.
Sosyal medyayı ve geleneksel medyayı bırakın; kamusal yayıncılık yapan devlet kuruluşu Anadolu Ajansı’nın metinlerine bile erişim engeli konmaya başladı.

GÖKÇEK’E HER ŞEY SERBEST!
Bir yandan bu erişim engelleri sürerken, diğer yandan henüz hayata geçirilmemiş operasyonların haberleri bile sosyal medyada paylaşılır hale geldi.
“Hazırlık soruşturmaları yayınlanamaz” kuralı, ayaklar altına alındı.
Örneğin Melih Gökçek’in, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon yapılacağını sekiz saat önce sosyal medyadan duyurması, aynı hakim ve savcıları rahatsız etmedi.

SANSÜRÜ ARAR OLDUK!
Bilinmeli ki; mahkemelerin her fırsatta koydukları erişim engellerinin ve yayın yasaklarının 12 Eylül dönemindeki sansürden pek bir farkı kalmadı.
Halk, bu yayın yasakları yüzünden, demokrasilerde temel haklardan biri olan “haber alma hakkı”nı kullanamaz hale geldi.

DÜNYA ŞAMPİYONUYUZ!
Dünyanın her yerinde yangın çıkıyor, her yerde bombalar patlıyor, her yerde cinayet işleniyor ve her yerde yolsuzluk soruşturmaları yapılıyor…
Ama… Bizim dışımızda demokrasisi en az gelişmiş ülkeler bile “erişim”i bizdeki kadar engellemiyor, yayın yasağı koymuyor.
Unutulmamalı ki bu yasaklar bizi hem demokrasi, hem de basın özgürlüğü sıralamalarında diplere çekiyor.
Bu da yabancı yatırımcıların ülkemizden korkmasına ve kaçmasına neden oluyor!
12 Eylül döneminde mesleğe başlayan bir gazeteci olarak, artık meslek hayatımın şu son günlerinde bu ayıptan arınmış bir Türkiye istiyorum.

VAROL ERSOY Diğer Yazıları