Altaylı, o sözlerinden pişmanlık duyuyor mu?
Eminim haberi yoktur ama Fatih Altaylı'nın tutuklandığı günden bu yana sosyal medyada en çok paylaşılan görüntülerden biri de 2013 yılında rahmetli Levent Kırca ile Habertürk’te yaptığı söyleşi…
Gazeteci Fatih Altaylı, Cumhurbaşkanı’nı tehdit etmek ve fiilen saldırmak iddiasıyla tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden ziyaretçileri ve avukatları aracılığıyla izlenimlerini aktarmaya başladı.
Eminim haberi yoktur ama onun tutuklandığı günden bu yana sosyal medyada en çok paylaşılan görüntülerden biri de 2013 yılında rahmetli Levent Kırca ile Habertürk’te yaptığı söyleşi…
Bu söyleşinin “gazeteci tutuklamaları” ile ilgili bölümünde ikili arasında aynen şu konuşma geçiyor:
GİTMEYECEKTİ…
Levent Kırca: Sen hiç Silivri’ye gittin mi?
Fatih Altaylı: Gitmedim:
Levent Kırca: Niye? Bir gazeteci olarak senin Hasdal’a, Silivri’ye gitmen gerekmez mi?
Fatih Altaylı: Niye gideceğim.
Levent Kırca: Niye gitmedin? Hiç ilgilendirmiyor mu seni? Orada 105 gazeteci arkadaşın yatıyor.
Altaylı: 105 değil de…
Kırca: 104 oldu, çıktı çünkü Soner Yalçın… Ben senden daha iyi biliyorum konuları. Peki bir kere olsun oradaki arkadaşların için Silivri’ye gitmek aklının köşesinden geçmedi mi?
Altaylı: Hayır!
Kırca: Hiç gitmeyecek misin?
Altaylı: Hayır!
Kırca: Başka sorum yok!
Altaylı: Mecbur muyum cezaevine gitmeye?
Kırca: Ben mecbur muyum?
Altaylı: Yoo, değilsin. İstemezsen gitmezsin!
Kırca: Ben mecburum. Orada insanlık suçu işleniyor. Ben insanların yanındayım.
AMA… GİTTİ!
İşte; bu söyleşinin en sonundaki “Hiç gitmeyecek misin?” sorusuna Fatih Altaylı’nın verdiği yanıt, bugün “herkesin ibret alması gereken sözler” olarak Türk medya tarihine geçmiş durumda…
İsteyen cezaevindeki gazeteci meslektaşını ziyaret eder, uğradığı haksızlığı kamuoyuyla paylaşır; istemeyen bunu yapmaz…
Altaylı da o dönemde iktidardan sık sık fırça yiyen Haber Türk’ün yöneticisiydi ve büyük baskı altındaydı.
Elbette bir gazeteci olarak kendisinden baskıları umursamadan meslektaşlarına destek vermesi beklenirdi ama kimse de “Neden bunu yapmadın?” diyemez.
Kimse bu tercihe karışamaz…
Karışacağımız şey; o gün iktidarın baskılarındın sinip meslektaşlarının uğradığı onca haksızlığı, iftirayı yok sayan…
Hatta bugün kendisine beddua okuyan Cübbeli Ahmet adlı şarlatanı ekrana daimi konuk alarak palazlanmasını sağlayan birinin, bugün aynı duruma düşmesi…
Ve ona yardım edilip edilmeyeceği…
O ZAMAN YANDAŞTI!
Fatih Altaylı mesleğe başladığı yıllarda sıkı bir muhalifti…
Sonra medya patronlarıyla yakın ilişkilere girdi; yönetici oldu ve yandaşlaştı.
Yöneticiliği elinden alınınca tekrar muhalif olmaya karar verdi ve kendi YouTube kanalını kurdu. Türkiye’nin en çok izlenen ikinci gazetecisi oldu.
Aradaki yandaşlık döneminin hesabını bugüne kadar vermesi ve kamuoyundan özür dilemesi gerekirdi; yapmadı…
Sonra… Kendisi içeri düşünce, yaşadığı ortamı dışarıya duyurmak için “notlar” yayınlamaya başladı…
Keşke Levent Kırca’nın dediğini yapsaydı da o zor günlerinde içerideki meslektaşlarıyla dayanışma gösterebilseydi; onların sesi olabilseydi.
NE DÜŞÜNÜYOR?
Onun notlarını düzenli olarak paylaşan avukatlarından bir ricam var:
Lütfen yukarıda alıntıladığım diyaloğu Fatih’e sorun…
Bugün hala o günlerdeki gibi gazetecilerin Silivri’deki meslektaşlarını ziyaret etmelerine karşı mı?
Değilse o sözleri için Kırca’nın aziz hatırasından ve kamuoyundan özür dilemeyi düşünüyor mu?
Düşüncesinde bir değişiklik yoksa da söylesin ki biz de ne yapacağımızı bilelim!
Silivri’ye eskiden olduğu gibi gidip “Meslektaşımızdır” diyerek Fatih’i ziyaret edelim mi; yazdıklarını, söylediklerini kamuoyuyla paylaşalım mı; yoksa kendi haline mi bırakalım?